Gökyüzündeki sonsuzluk çekti dikkatimi. saatlerce izledim sonsuz ucu bucağı olmayan gökyüzünü. Galiba tek iyi yapabildiğim ve yaparken kendimi benmişim gibi hissettiğim şey buydu. Hayat o kadar yorucuydu ki bazen cidden sadece oturup hissetmek isterdi insan. Dertsiz tasasız kalmak ister kimsenin ona ulaşmasını istemezdi. Galiba şuan o anı yaşıyordum. Kaçıyordum her şeyden. Kaldığım o kasvetli yurt odasından da yaşadığım bu lanet hayattan da kaçıyordum. Sonum neydi? Bilmiyordum. ancak ben sadece nefes almak istiyordum. Özgürce yaşamak bir rüzgar kadar naif olmak istiyordum. "gökyüzü derindir kırlangıç" yanımdan gelen her zerresine kadar ezbere bildiğim kalın ses tonuna cevap vermedim. ona cevap vermek sadece boşa konuşmaktı. o laftan anlamayan nefret duygusundan daha fazlasını hak etmeyen zengin pis züppenin tekiydi. ve bu züppe beni artık darlıyordu. "en büyük cezadır bazen konuşmamak derdi annem hep güler geçerdim oysaki gerçekten de en büyük cezaymış kırlangıç" dediği hiç bir şeyi umursamıyordum. umarsamak gibi bir gayem de yoktu. cevap vermeme kararım hala geçerliydi. nefret ettiğim bir insanın şu an yanımda olması beni bu güzel gökyüzü seyirinden alıkoyamayacaktı. "çok sessizsin be kırlangıçım. Bu sessizlik hançer gibi vuruyor. Hadi kus bana öfkeni ama böyle susma" yalvarır gibi çıkan ses tonu bana sadece yüzümdeki bir alaycı gülümseme bırakmıştı. umurunda bile değildim ben senin diye bağırmak geliyordu içimden ancak galiba konuşmak bile yorucuydu artık benim için. "kırlangıç" tepkisizce gökyüzünü izlerken o yine devam ediyordu. "bir gün göç edeceğin zaman sadece bir an bu ana gel ve yüzüme bak. Görmek istemediğin duymak istemediğin her şey bakmadığın bu yüzde sana saklı." *** Okumaya başladığınız ilk anda klasik Wattpad kitabı klişeleri diyebilirsiniz ancak zamanla özgün bir kurguya dönüşecek.All Rights Reserved