Koca avuçları yüzümü sakladı. Alnını alnıma yaslarken ellerim yüzüme tutunmuş ellerini buldu. Eğer Tanrı canımı alacak ise tam şuan gerçekleştirmeliydi bunu. Çünkü şu andan daha huzurlu bir ölümü değil zihnim, Tanrı dahi yaratamazdı.
Çiseleyen yağmur damlaları avuçlarındaki yanaklarıma çarpıyordu. Belki yenilgi saydığım gözyaşlarımın izlerini siliyor, belki onun göz pınarlarından damlayıp benim yanaklarımla buluşan izleri benden saklıyordu. Öylesine bütündük ki şuan çağlayan çığlıkların hangimizin ruhundan geldiğini dahi seçemiyordum.
Bize kırgın olan evren, bizimle bir olan tabiat, bizi birbirimize bu denli ait kılıp bu kadar uzakta tutacak kadar nefret duyan Tanrı bile bugün bizimle göz yaşı döküyordu. Bugün biz nefretimizle harmanlanıyor, imkansızlık içinde çırpınıyorduk. Bizi bu bataklığa itenlere o bataklığın dibinden sesleniyorduk. Biz ölüyorduk da bir olarak doğuyorduk.
Derin bir nefes çektim ciğerlerime. Yaşamın hala benimle olduğunu kanıtlayan bir nefes. Yaşamamın tek nedeni olan bu adama ait kokuyu benliğine işlemiş bir nefes... Uçurumun dibinde öylece birbirimize tutunmuştuk.
Birbirimize tutuşmuştuk.
Denizin yorgun dalgalarının sesine ilahi sesi karıştı.
"Ayza."
Bu adam nasıl zikrediyordu ismimi? Nasıl söylüyordu da ben ondan başka bir şey duyamaz hale geliyordum. İstiyordu ki yalnızca onu duyayım, onu göreyim, onu bileyim. Ben zaten yalnızca onu duyuyor, onu görüyor, onu biliyordum. Elleri yüzümü daha sıkı kavradı. Birbirimizi kaybetmiş ve tekrar bulmuştuk. Biz bugün tekrar varolmuştuk.
"Bir kaburgamı daha versem ve Tanrı bir Havva daha yaratsa bile senin kaybını asla unutmam."
Alin, Kiraz çiçeği mahallesinde kendi halinde yaşayan bir kızdır. Ancak bu sade yaşamı, mahalleye geri dönen arkadaşının abisi Kılıç ile bozulur.
Bazen bir salıncak, bir kıvılcımı doğurur.
...
Şimdi izninizle size soruyorum.
Siz de bizimle salıncağa binmek ister misiniz?
Unutmayın, salıncaklar sadece mutlu etmez. Aynı zaman da yakar. Öyle bir yakar ki mutluluk duyarsın alev almaktan.
Ta ki kül olana kadar.
...