Korku nedir bilmeyiz. Biz dağların erleri. Yuva yaptık göklere. Baş döndüren yerlere. Engel tanımaz aşarız. Yüce engin dağları. El verir uzanırız, mor siyah bulutlara.
Biz Dağlara Atarız Pusu
Yine haram oldu gece uykusu
Komandoya bir yudum su,
Vermez misin Konya kızı?
Bir elinde el bombası,
Bir elinde kasaturası,
Sırtında da sırt çantası,
İkinci bölük Aslanları
Şırıl şırıl suyun akışı,
Beline de bağlamış al nakışı,
Komandonun bir bakışı,
Yetmedi sana Konya kızı.
Vatan aşkı canımdadır,
Bayrak sancak kanımdadır,
Atasının yanındadır,
Ikinci bölük Aslanları
Devre devre gelir gider,
Ne gam kaldı nede keder,
Coşku ile yemin eder,
İkinci bölük aslanları
Mardin Şırnak Şenovaya,
Hakkari Yüksekovaya,
Tunceli Diyarbakıra,
Dağlara çıkacağız dağlara!
Eşkıya vuracağız eşkıya!
Onlar... ateşle barut gibiydiler. Bir araya geldiklerinde yanmamak imkânsızdı. Cihan ile Alya'nın hikâyesi başından beri imkânsızdı; yasaklarla, engellerle, göz göze geldiklerinde bile içten içe yanan bir tutku ile örülmüştü. Birbirlerini sevmekten vazgeçemediler ama yan yana durmaları bile felaketi çağırıyordu.
Cihan için Alya dokunulmazdı. Elini uzatsa yanacağını biliyordu, ama kalbi her defasında ona koşuyordu. Alya ise kendi içinde fırtınalar taşıyordu; hem sevgisinin büyüklüğüyle hem de anneliğinin ağırlığıyla. Onu vazgeçilmez yapan şey belki de buydu: ulaşılmaz, yasaklı ve bir o kadar da gerçek oluşu.