25/05/2020
Bir gün uyandığınızda kendi yatağınızda olmadığınızı anladığınız zaman ne yapardınız? Kaçardınız değil mi? Ezra da onu yaptı. Kaçmaya çalıştı kaderinden, onu kendine hapseden kaderinden. Cihan'dan...
-
"Dışarı çık, yoksa!"
"Yoksa ne?"
Ezra tüm âsiliği ile Cihan'ın üzerine yürüdü ve başını kaldırdı. Onun oynadığı oyunu oynamak istedi.
"Yoksa... Buna asla sahip olmazsın"
Bu Cihan için bardağı taşıran son damlaydı. Ezra'nın boğazını sıkıp, sırtını duvara bastırdı
"Sen benimsin! Sana zaten sahibim!"
Nefesini Ezra'nın boynuna üflemişti. Yüzüne çok yakındı, bir nefes kadar uzak. Ezra ise gözlerini kaçırmadan onun gözlerine bakıyordu.
"Bedenin..."
Elini Ezra'nın çıplak vücudunda gezdiriyordu. Onu delirtmek için yapıyordu.
"Kalbin..."
Elini göğüsünün üzerinde getirdi. Ezra'nın kalbi hızla çarpıyordu. Cihan bunu anlayınca sırıttı.
"Dudakların..."
Baş parmağı ile dudaklarına dokunmuştu.
"Hepsi benim! Hepsinin üzerinde sadece benim hakkım var. Sadece benim!"
"Komik misin?"
"Eksiğim."
"Masal!"
"Kerem?"
"Oyun mu oynuyorsun sözlerimle?"
"Tutamadıklarınla mı?"
"Şunu keser misin?"
"Neyi?"
"Cümlelerimi ayrıştırıp laf sokmayı."
"Üniforman üzerinde değil."
"Yani?"
"Yani emir komuta bende."
ÖNEMLİ: Başlamadan önce; bu hikâyeyi 2009 yılında, 14 yaşında bir kız çocuğuyken kaleme aldığımı bilmenizi isterim.
Gecenin En Doğusu'na başlamadan önce Doğu'yu okumak mecburiyetinde değilsiniz. Tamamen bağımsız değiller ama ayrı ayrı okunduğunda da anlaşılabilecek iki farklı hikâye. İki kitabın arasında 12 yıllık bir fark olduğunu unutmayın lütfen. Sevgiler.