Ben İren, kulak verin bana, kulak ver ey dünya, boyun eğdirdim isli güllere, dağ rüzgarlarına. Fırtına ve kasırgalara diz çöktürdüm. Boşuğa, gizlice çarpan günışığına cesaretimi miras bıraktım ölümümle. Boyun eğdirdim saraya ve orduya. Çöktü artık soyluların egemenliği.
Ya halk, bilirim halkı basit, çaresiz, katil, korkak ve zavallıdır onlar.
Ya iktidar, iktidarın yolları çeşitlidir. İktidar bazen kötülüğü gerektirir.
Her dönemin bir Hürrem Sultanı ve her şeyin bir ilki vardır. Bizans imparatorluğunun Hürrem'i de imparatoriçe İrene idi. Güzelliği dillere destan olmuş, zekası ile herkese önünde diz çötürmüş bir kadın. Peki aslında unutulan, tarihin tozlu sayfalarında yok olan bu kadın gerçekte kimdi? Nasıl biriydi? Gerçekten kitapların yazdığı gibi hain, katil biri miydi? Yoksa...
Geçmiş hayatınızı yaşama şansınız olsaydı ne yapardınız?
On yıllık ilişkisi büyük bir ihanet ile son bulduğunda Eda artık bir gerçeği kabul etmek zorunda kalmıştı.
Gerçek aşk diye bir şey yoktu.
Varsa da onu bulmak gibi bir niyeti olmamıştı.
Arkadaşının zoruyla sonunda evden çıktığında aklına en son gelen şey bir falcının karşısına oturmaktı. Egzotik giyimli kadının karşısına oturduğunda ise söylediklerini dinlemekten başka çaresi yoktu.
Falcı ona aşkı bulması için geçmişte yaptığı bir hatayı düzeltmesi gerektiğini söylediğinde parasını boşa harcadığını düşünmekten kendini alamamıştı.
Fakat eve dönerken geçirdiği kaza sonucu gözlerini İngiltere'de 1823 yılında açtığında kendini önceki yaşamı olan Helena Anne Mercer olarak buldu. Şimdi tek yapması gereken yapılacak hatalı seçimi bulmak ve bunu engelleyebilmekti.
Ama hiçbir hata bu kadar cezbedici olmamıştı.