Kapıyı çekip içeri girdi sessizce. onca gürůltunun arasinda, sessiz olmanin ne onemi kalmişti sahiden? Telefonuna bakti, birinin arayip sormasini mi bekliyordum sahiden dedi kendi kendine. konuşacak da kimse yoktu zaten. her zamanki yerinde oldugunu umarak çantasini atti yatagin ustune. ellerinin ustu tirnak izleriyle, kabuk baglamiş yaralarla doluydu. onun stili boyleydi. karşindakine yumruk atmadan once, once kendi elini deşerdi. bana sorarsaniz en çok cani aciyan duvarlardi. kendinden nefret ettigi her an yumrukladigi duvarlardi. elinin acisini unutmaya çalişarak, hala agzinda tadi olan rakiyla beraber, yazdiklarinin içine gömdu kendini. siyah'in içine gomdu kendini. yazmaya devam etti, korkularini, umutlarini, vazgectiklerini, vazgecmek zorunda kaldiklarini, ofkelerini, hayal kirikliklarini ve dusuncelerini, her defasinda kafasini yiyip bitiren dusuncelerini yaziyordu. ve her defasinda yeterince dusmeden yazmazdi. hayat onun icin yazilmayi bekleyen siyah sayfalardi.