Vicdanı ile aklı arasında, karşısındaki beyaz kapı arkasındaki yansımayı bizzat önüne taşırken içeriye az önce kapının arkasından dahi görebildiği öfkeyle sarmalanmış beden girmişti. Alev alev yanna yeşil gözlerinin arkasında adeta sinirin beden hali duruyor gibi bakarken geniş omuzları gerilmiş, üzerindeki siyah gömleği göğüslerine biraz daha yerleşmişti. Ve o an hayat ona en derinden iki seçenek sunmuştu; Ya genç kızı yeşil gözlü bir aslanın önüne atacaktı, Ya da henüz bilmese de kendisini bu yeşil gözlü aslanın önüne atacaktı! Kısa yoldan giderse, hayatın sarmaşıkları ayaklarına dolanarak vicdanını boğmak üzere sarmalayacak, Uzun yoldan giderse, sarmaşıklar tüm varlığını kaplayarak bazen ruhunu bazen kalbini sıkarak ona hiç yaşamadığı deneyimleri yaşattıracaktı. Ve her zamanki gibi hayat seçimleri sunup usulca geri çekilmişti. Genç kadın ise bu iki seçeneği beden olarak tam karşısında kanlı canlı görebiliyordu. Ve hayatın temel sorusu hiç beklemediği bir anda ruhunu bulunduğu yerden alarak sadece beyaz ışıkların olduğu bir odaya koyarak her taraftan beynine ulaşmak istercesine kulaklarına fısıldanmaya başlamıştı; Kaç ya da Savaş!