32 parts Complete Hem bir şeylere alışmış olmak ne kadar acı değil mi.. mecbur bırakılıyoruz sanki, zorla alıştırıyor hayat bizi bir şeylere, dünya dönmeye, hayat akmaya devam ediyor, biz nefes almaya, çalışıp para kazanmaya devam ediyoruz, yürürken yolda belki de en sevdiklerimizi kaybediyoruz ama devam ediyoruz, onların yokluğu bir boşluk gibi her gün içimizde büyürken, ruhumuzdaki o boşluğa alışmak zorunda kalıyoruz, yıllar sonra onları anarken, onların yokluğuna, sanki hep eksik yaşamışız gibi yaşamaya mecbur bırakılıyoruz.. alıştım demek ne kadar büyük bir yük taşıyor aslında, ne kadar çok kelime barındırıyor içinde..
Alıştım: özledim, acı çekiyorum, içimde bir boşluk var, ruhum onu arıyor, sesini özledim, burada olsaydı şimdi tam da şunu söylerdi, onun parfümü, onun kokusu, onun sevdiği yemek, onun geçtiği sokak, onun dinlediği şarkı, en sevdiği kitap, en sevdiği karakter, onu özlemek.. onsuz yaşamak zorunda kalmak.. mecbur bırakılmak ve sonunda alışmayacağım, seni hiçbir zaman unutmayacağım, bir günüm bile geçmeyecek seni hatırlamadan demene rağmen, bir gün alışacaksın, evde onun fotoğrafını görüp ona eskisi gibi bakmadığında anlamayacaksın bile.. o fotoğraf hep ordadır, alışık olduğun yerde.. çünkü sen o fotoğrafın orada durmasına bile bir gün alışacaksın, yokluğuna alıştığın gibi..
Alışmaktan nefret edip bir şeylere hep alıştım aslında, yaşamak istemeyip inatla nefes alıp vermem gibi, ölüyken bile deli gibi bir kıza aşık olmam gibi..
Bir şeylere ne yazık ki hep alışıyoruz, elimizde değil, böyleyiz, tüplü televizyonlardan büyük plazmalara alıştık, siyah beyaz görüntülerden renkli görüntülere, aşk acılarına, kayıplara, ölülere, gidip de dönmeyenlere, sırıtımızdaki yaralara, kalbimizdeki boşluklara.. hatta günün birinde sevilmemeyi bile alıştırıyor hayat bize. Ne acı..