Önümdeki sisin ardını görmeye çalışmaktan pes etmiş ardıma nereden geldiğime bakmıştım. Gördüğüm tek şey zifiri karanlıktı. Simsiyah bir boşluğun içindeydim şimdi. Korkuyordum nerede olduğumu, neden burada olduğumu, kime yetişmeye çalıştığımı bilmeden siyahın içerisinde kaybolmuştum. Ellerim ellerim çok acıyordu neden acıdığını bulmaya çalışırken durumumun ayrımına vardım. Ellerim bağlıydı, ayaklarımda keza öyle. Çünkü onları da oynatamıyordum ve çabaladığım her vakit canım yanıyordu. Ancak görünürde birşey yoktu neden canım yanıyordu? Yeniden hem ayaklarımı hem ellerimi oynatmaya çalıştım başarısız olacağımı bile bile. Ama pes etmek istemedim. Karanlığa teslim olmak istemedim. Olmadım da o kadar çok tekrarladım ki ellerimle ayaklarımı oynatmayı sonunda başardım. Evet başardım ama yine de ters giden bir şeyler vardı. Ayakta değil yatıyordum; ellerimde ayaklarımda sıkı sıkı bağlıydı ve karanlıktaydım. Önce bulunduğum yerin karanlık olduğunu düşündüm ancak kafamdan ter damlacıkları boşanıyordu. Yanıyordum. Başıma bir bez parçası geçirmişlerdi bu yüzden her yer karanlıktı bir şey göremiyordum. İçimi büyük bir panik dalgası kapladı. Şu anda rüyada değildim gerçekliğime dönmüştüm. En acı şekilde... Birileri beni kaçırmıştı. Ben kaçırılmıştım... Ama neden?