"Papatya olmayı seçtim, istediklerini aldıklarında öldüğümü görmeleri için."
Sevgili günlük,
Bugün, günlerden dışlanan bir gün, ismi olmayan bir gün, iki haftayı 15 gün yapan gün, 8. gün. Yaşadığım tüm dönüm noktalarını hep üç noktadan ilki olarak gördüm, son noktası olmasını hiç istemedim. Son noktası olsaydı pes etmiş olurdum, vazgeçmiş olurdum, ölmüş olurdum.
27.11.2016
Sanırım artık son noktası.
27.11.2018
Yılan mı kuşu yiyebilir kuş mu yılanı? İki ayrı elementte yaşayan iki canlı sadece kendi ihtiyacı için bir noktada buluşuyor, buluştukları yerde ise kim kimi öldürürse karnını doyurup yaşamaya devam ediyor. Yaralı bir kuşa yardım eder mi hiç bir yılan? Etmez.
"Gözlerin... Sana arada neden ıslak kar tanesi dediğimi hiç düşündüm mü?" dedi, durdum ve birden afalladım. Hakikaten hiç düşünmemiştim, ne saçma şeydi; ıslak kar tanesi, absürt geliyordu kulağa. Mırıldanarak "Hayır." dedim. Gözlerinde gördüğüm bir kasvet var, beni içine çeken bir kasvet. O kasveti ben görürken sen ağlıyorsun, ağladığında yanağından süzülen tek damla bile kasvette kayboluyor, üşüyor, donuyor. Her bir gözyaşın kar tanesi gibi. Hiçbiri yanağında aynı şekil de düşmüyor, kimi daha sola, kimi daha sağa veya çaprazda." nevrim dönmüş gibi oldum, beni bu kadar dikkatle izlemediyse nasıl böyle incelemiş olabilirdi ki. Belki de sadece iyi bir gözlemciydi o kadar. Her şeyi abartıyorum işte.
"Soyun!"
"Ne?"
Yaşlı adam oturduğu masada kaşlarını çatmıştı ki yanındaki kadın tebessüm ederek bana döndü. "Sadece hırkanı çıkar ve bize sol kolunu göster."
Tedirginlik içinde onlara baktığımda uzun bir masada oturan toplam on kişi görmüştüm. Ben kapıya yakın bir yerde duruyordum ve yanımda benimle aynı yaşta olan altı çocuk daha vardı. Sağımdaki kızın sol kolundaki yarasa damgasını gördüğümde sertçe yutkundum. Aynı damgadan benimde kolumda vardı.
"Neyi bekliyorsun?" Bu soğuk ses yaşlı adamın sağ tarafında oturan kişiden gelmişti. Başını önündeki dosyadan hiç kaldırmadığı için yüzünü iyi göremiyorum.
Hırkamı çıkardığımda benimle aynı hizada duran çocuklar koluma baktı. "Sende Yarasalardan birisin." Yaşlı adamın sesi huzursuz çıkmıştı.
"Nasıl damgalandığını hatırlıyor musun?" Yine o adam konuşmuştu ve hâlâ başı önündeki dosyadaydı.
İyi hatırlıyordum. "Hayır." Onlara güvenmiyorum.
Cevabım ile kalem tutan eli hareketsiz kalmış fakat başını kaldırmamıştı.
"Artık bizi neden buraya getirdiğinizi açıklayacak mısınız?" Yanımdaki çocuklardan biri konuşmuştu.
Yaşlı adam sıkıntıyla bir nefes alarak bizlere baktı. "Aslında hepiniz aynı çocuk yurdunda bir zamanlar kaldınız. Peşinde olduğumuz biri var ve o yurttaki otuz çocuğu damgaladı. Şimdi yeniden ortaya çıktı ve Yarasaları bulup hepsini öldürüyor." Sanırım Yarasalar biz oluyorduk.
"Bizimle işbirliği yapmak zorundasınız, tabii yaşamak istiyorsanız?" Masadakilere döndü. "Herkes kendi eğiteceği çocuğu seçsin. Unutmayın seçeceğiniz çaylaktan siz sorumlusunuz."
Burada neler olduğunu anlamıyorum.
Masadakiler bizi incelerken o başını hiç kaldırmayan adamın sesini duydum. "Gözlüklü kızı ben eğiteceğim."
Burada gözlük takan sadece bendim.