Annesi ve babası tarafından sembolik olarak terk edilen bir kız ve farklı yerlerden gelen yolların aynı şehirde kesişmesinin hikayesi…
Kötü bir çocuk, masum bir kız, ya da tam tersi değil…
Francisco’nun yan rollerden olduğu, başrolün fazla dikkat çekmediği sıradan bir hayat, ne kadar absürt bir hale getirilebilirse o kadar…
Duygusal desen değil, macera da sayılmaz… mizah da olması gerektiği kadar.
Hayatın kendisinden bir tık ilerde, filminin çekilmesinden bir tık geride.
Güneş ve dünya arasında kalmış, sadece bazı pencerelerde anlam taşıyan bir ay gibi… Bu bir otobüsün penceresi de olabilir, bir yurt odasının penceresi de…
“Bavulumda tek bir teselliyle ayrılıyorum bu şehirden. Ay beni asla terk etmeyecek.”
*Düzenlendi*
Evden kaçmış, sokakta yaşayan bir hırsız...
Peki bu hırsızın ailesi gerçek ailesi değilde üveyse,
Doğumda karışmışsa...
....
Önümde oturduğu yerde alttan alttan bana bakıyordu.
"Bana niye öyle bakıyorsun?"
"Nasıl bakıyorum?" Gözlerimin içine baktı, yanakları kızardı.
Düşündüm ciddiyetle bir kaç saniye.
"Şey gibi.."
"Ne gibi?" Yanakları daha da kızardı. Utanmıştı ama cevabımı hevesle bekliyordu.
"Enik gibi."
Bir kaç saniye sessizlik oldu.
" Öf Seren ya! Bütün hevesimin içine ettin!" Sinirle ofladı.
Kahkaha attım.
*Kapak Pinterestten alınmıştır.*