" Waqiha"
Bu kelimeyi biliyordu artık, 'Sürtük,' demekti.
İri yarı adam kızı serbest bırakınca yere yığıldı. Her yeri morarmış, acıyordu. Soğuk döşemeyi teninde hissedince, yırtılan kıyafetlerini yüzünden artık çıplak olduğunu ve dayak yediğini hatırladı. Saçları yolunmuş, bedeni bayılana kadar tekmelenmişti. Ne kadar uğraşırsa uğraşsın asla kurtulamayacaktı. Kazanamayacaktı. Sonunda pes etti. İstediklerini yapmalarına izin verecekti. İsyan etmemek pahalıya mal olmuştu. O kadar hırpalanmıştı ki, bir gözünü açamıyor, diğerinin şişliğini ve burnundan sızan kanın tadını kokusunu, tadını alıyordu. Kolunu kıpırdatacak mecali kalmamıştı. Yerde yatan bir enkaza dönmüştü, hiçbir şey yapacak takati kalmamıştı. Daha en başından diklenmemeliydi. Bu kadınlarda vicdan ya da insaf yoktu, gözlerini hırs ve kıskançlık bürümüştü. Daha en başından başa çıkabileceğini düşündüğü için delirmiş olmalıydı.
Biri diğerine bağırarak "Odayı hazırlat," diye emrediyordu.
Etrafımda birileri dönüyordu ama ne olduğunu anlayamıyordum. Biri girdi içeri o anda, bir kadındı, şaşkın sesiyle "Bu o mu?" diye sordu.
"Kuma," dedi tükürür gibi
Evet bu iki kadının kumasıydı, hem de gerçek anlamda. Bu kelime midesini alt üst ederken ruhundaki etkisi şiddetli bir kasırga gibi çok içine çekti. Korku yerine gerçeklikteki dehşete sürüklemiş ve isyan içindeki kadınlığı oradan oraya sürüklüyordu. Bu gerçeği ne kadar inkâr etmek istese de bundan kaçamayacağını artık iyi biliyordu.
O bir kumaydı. Bir erkeğin gönülsüz kadını, iki kadının istenmeyen kumasıydı.
Kaçırılmıştı. Bir adama satılmış, zorla 3. kadını olmuş ve bu gerçek yaşamaya mahkûm edilmişti. Ölümü vicdan azabı, yaşaması azaptı.