"Dışarıda bekle, içeride bekle, öldükten sonra bekle, gelecekteki hayatında bekle. İstersen sonsuza kadar bekle ama ben sana gelmeyeceğim." dedim hızlıca. Sesimdeki, her şeyi sonlandırmak isteyen tonun farkına varmış olmasını umuyordum. Derin bir nefes aldı sakinleşmek ister gibi. Ama dudaklarını sıkıp yerinden kalktığında şaşırarak onu izledim. Sinirli bir şekilde bana yaklaşıp üzerime doğru eğildi.
"İyi git! Git ve ne halt yemek istiyorsan ye! Düşeceğin yollardaki çakıl taşlarının kanatacağı yerlerine yeterli sayıda yara bandı bulamayınca tekrar buraya döneceksin. Çünkü sen de biliyorsun ki senin evin buradan ibaret. Gidecek bir yerin var belki ama gitmek isteyeceğin tek yer burası. Dönmek isteyeceğin tek yer burası. Ve döndüğünde ben de burada olacağım." Duraksayıp yutkundu. "Her zaman, senin için burada olacağım."
-
Tek Oda'da yalnızca iki insan. Tek Oda, iki kişi, tek hikâye. Onların tanışması bir mucize değildi ama aynı odaya düşmeleri imkânsızlığın ta kendisiydi. Ve onlar bunu aşmışlardı. Ama Tek Oda'ya girmek kadar oradan çıkmak da zordu.
Bir şarkının ilk notaları, nakaratı ve sonu gibi ilerledi her şey. Önce yavaş yavaş, ama müzisyenin ilham aldığı olay ve duygularla. Sonra daha güçlendi şarkılarının ritmi. Şarkılarını bilmeyenlerin gürültü sanacakları kadar bağırıyordu kulaklarında. Onlar sadece birbirlerini duyuyorlardı. Ve en sonunda, daha birkaç saniye önce coşkulu müziği dinlerken müzik bir anda yavaşladı. Önce su damlalarına dönüştü. Sonra gözyaşlarına. Ve en sonunda hıçkırıklar sustu. Şarkı bitti.
-
❝Ben özgürlüğümü önce yoklukta, sonra sonsuzlukta buldum.❞
-
[Temelleri Kasım 2020'de atıldı.]
26'ya
Gözlerimizin önünde bulunan binlerce belkide daha fazla madde var.
Gökyüzü, yeryüzü, güneş, ay, yıldızlar, canlılar, cansızlar, gözümüzün gördüğü, kulağımızın duyduğu, dokunduğumuz tüm madde planında olan herşey hakkında daha önce tefekkür ettik mi?
Neden varlar?
Ya olmasalardı?
Küçük bir örnek arılar bal için polen toplamasaydı dünyanın hali ne olurdu?
Sanki duyar gibiyim "aman mahfoluruz" gibi şeyler.
Küçük gördüklerimizin aslında bir mizanda, ölçüde birbiri ardında bağlantıları olduğunu.
Hiç bir şeyin önemsiz olmadığını.
Ve bu değerli Kitapta gördüklerimizin aslında bir çok ayrıntısı olduğunu fark ettim.
Gerçekten hiç bir şey boşuna yaratılmamış. Hepsinin ayrı bir görevi var.
Senin hangi dinde, inançta yada inançsızlıkta olduğunu bilmiyorum. Lâkin bu Kitabı azimle sonuna kadar okuduğunda bakış açında değişikler olacağına inanıyorum.
Bu Kitabın yazarı İmâm-ı Gazâlî (Rahmetullahi aleyh) 1058 ile 1111 yılları arasında yaşamıştır. Yani Düşünsenize yaklaşık bin yıl önce Medrese'de bu kadar fazla bilgiye sahip.
Hani şimdilerde Medrese'de bulunanlara yobaz, gerici gözüyle söylemlerde bulunanalar acaba bu değerli Kitabı okusaydı aynısını söyler miydi? Ya da kendisi astronomiden anatomiye, coğrafyadan Zoolojiye, biyolojiden kimyaya bir çok bilim dalını biliyor mu?
Lâkin bu Kitapta bir çok bilim dalı ele alınmış. Yani Medrese'de yalnız inançı değil bir çok bilim, ilim alanında eğitim alınıyor demektir
İmâm-ı Gazâlî (Rahmetullahi aleyh)'in Hikmetler KİTABI (Allah'ın Yarattıklarındaki Hikmetler)
*ALINTIDIR. İstifade etmek isteyen dilediği gibi istifade edebilir!