Babam daima, bir gün büyük bir şey yapacağımı söylerdi.
"İçimde bir his var, John Osbourne," derdi birkaç biranın ardından.
"Ya olağanüstü bir şey yapacaksın ya da hapse gireceksin."
Ve benim ihtiyar haklı çıktı.
On sekizinci yaş günümden önce hapse girdim.
İnsanlar bana hâlâ nasıl hayatta olduğumu soruyorlar, bense ne diyeceğimi bilemiyorum. Büyüdüğüm sırada, beni mahallenin diğer çocuklarıyla birlikte bir duvarın önüne dizseniz ve hangimizin altmış yaşına kadar yaşayacağını, hangimizin beş çocuğu, dört torunu, California ve Buckinghamshireda evleri olacağını sorsanız, bahsi kesinlikle kendi üzerime oynamazdım. Ama işte buradayım: Kendi hikâyemi, kendi sözcüklerimle anlatmaya hazırım, ilk defa.
Hayatımın her günü bir olaydı. Otuz yıl boyunca tehlikeli miktarlarda alkol ve uyuşturucu aldım. Kafama inen bir uçaktan, kendimi öldürmeye yetecek aşırı dozlardan, cinsel yolla bulaşan hastalıklardan ve bir cinayet suçlamasından kurtuldum. Tüm bunların ardından neredeyse ölüyordum: Saatte üç kilometre hızla giden bir arazi aracı yüzünden.
Okuyacaklarınızın çoğu pek hoş olmayacak. Yaşamım içerisinde bazı kötü şeyler yaptım. Daima karanlık tarafa doğru çekildim. Ama ben şeytan değilim. Sadece Astondaki işçi bir aileden gelen ve daha iyi bir yaşam sürmek için fabrikadaki işini bırakan John Osbourne'um.