İnsan doğuştan kim olduğunu seçemezmiş. Ben kim olduğumu ve ne olduğumu doğduğum gün seçmiştim. Kara kanatlı bir melek miydim? Yoksa bembeyaz kanatları olan bir iyilik meleği miydim? Yağmurun altında kaldığımda tek başıma mı kendimi koruyacaktım , yoksa bana bir şemsiye tutan başka biri mi olacaktı?
Düştüğümde kendim mi kalkacaktım yoksa benim elimden tutup kaldırıcak biri mi olucaktı?
Yaralandığımda kendim mi bantlayacaktım yaramı yoksa o benim yara bandım mı olacaktı?
O benim beyaz kanatlı meleğim miydi?O benim üstüme ıslanmayayım diye şemsiye tutan o kişi miydi? O benim elimden tutacak mıydı? O benim yaralarımı saracak mıydı? Kartlardan yapılmış evi yıkan ise ben olacaktım. Uçup giden kelebek ben olacaktım. Ben sonbaharda kurumuş bir yaprak olacaktım, o ise beni elleriyle parçalayıp üfleyecekti ve yaprak kırıntılarının üstüne basıp gidecekti. Ben kanatlarımı açmıştım, onlar söküp atan sen olmuştun. Kalbimi hızlandıranda, durduran da sendin. Benim canım sen kalbimi hızlandırdığında daha çok yanmıştı. Sen beni tutamamıştın ben bir kelebek gibi uçup gitmiştim. İşte herşey o zaman başlamıştı. Her şey yarın olmayacağı zaman başlamıştı. Zaman yavaşlamıştı ve ben bir kez daha yok oluşa gidiyordum. Evet, beni gökyüzüne çıkartmıştı. Bu benim ikinci kez gökyüzüne çıkışımdı. Beni uçurduğun için teşekkür ederim. Beni sonsuz bir rüyaya uyuttuğun için teşekkür ederim. Beni öldürdüğün için teşekkür ederim...