Gözlerim kasılmış bedeninde gezinirken, yüzüne bakmamaya gayret ediyordum. Bakışlarını dikmiş, koyu gözlerini üstümden çekmiyordu. Sanki bir şey söyleyecekti. Dudakları aralandı. Gözleri dudaklarıma kaydı. Eğildi. Artık bir nefes kadar yakındı bana. "Zincirimsim benim. Tutsağım sana. Kaçamıyorum senden ne olursa olsun. Mührümsün benim. Her yolda sen çıkıyorsun." "SUS!" dedim yalvaran gözlerle. "...Devam etme." "Nasıl bu kadar çekici olabiliyorsun? Kaçamıyorum senden." Parmaklarımı dudaklarına bastırdım. Bu anın büyüsünü bozmasın istiyordum. Bu öyle bir büyüydü ki zaman ve yer algısı tamamen yok olmuştu. Küçük bir odada herkesten uzak, birbirimize yakın, bir nefes kadar yakın, oturuyorduk. Çıplak bedeni aramızdaki boşlukları tamamen kapatınca içimde kaynayan tehlikeli arzuya engel olamadım. Belki de bu arzu her şeyin başlangıcı olabilirdi.