Bir kız vardı, hayalleri olan. İçinde bin bir gece masallarını aratmayacak hayal gücüne sahip, uçmayı dileyen, yıldız değil de bulut olmak isteyen, Unicorn değil de, Pegasus'a sahip olmayı dileyen bir kız. Kanatlı atların, uçan halıların, konuşan hayvanların gerçek olduğu hayal dünyasına sahip, kalbi temiz, ruhu özgür kadın.
Gülümsemesini yüzünden eksik etmeyen, insanlarda hep en iyiye inanan, hafif bir bahar rüzgârının bile çehresine gülücükler yerleştirebileceği insan. Dünyaya iyilik, sevgi ve sıcaklık olarak doğan çocuk. Güneş değince içinde altınlara parçalanan kahverengi gözlerinde mutluluktan başka hiçbir şey taşımayan bir Prenses. Varis olduğunu, bambaşka hayata sahip olduğunu, Prenses olduğunu bilmeden yaşayan bir kız. On sekiz yaşında birden bire büyümek zorunda kalan genç kadın.
Göç ettiği yeni topraklarda kendi kurallarını koyacak, varisleri bir araya getirip tahta meydan okuyacak, isminin anılmadığı her gün için bir daha kalkacak ayağa, bir daha haykıracak adını, namını. O, siyah topraklarda çiçeği açamayan ağaçlara su, Krallığın karanlık sokaklarında kaybolanlara ışık, konuşması gerekirken susturulanlara ses, hayatı solmuşlara Güneş olacak. Buz gibi tuttuğu kalbinin aksine, cayır cayır yanan ciğerindeki nefreti, kırıklığı, intikamı kusacak. O, parçalanmış bir Krallığı tekrar birleştirecek!
Onu yakanların alevlerinde yıkılan, kül olan ve küllerinden doğan kanadı kırık bir meleğin masalı. Gülümsemesi Güneşi kıskandıran sıcaklığa sahip kızın, Buzlar Prensesi olduğu hikaye. Yeni Varisin gelişiyle her şeyin başladığı yer. Azra'nın İntikam hikayesi...
"NEEEEEE" meltem teyzenin bağırmasıyla koltuktan sıçradım
"Bir dakika bir dakika, ben şimdi doğrumu anlıyorum. Adamın biriyle tüm gün boyunca gezip tozup eğleniyorsun hatta ve hatta gecesinde çocuk yapabilecek kadar yakınlaşıyorsun ama sabah kalktığında adam ortalıkta yok ve sen yattığın kişinin adını bile bilmiyorsun " evet sanırım bige güzel bir şekilde özetlemişti
İlk 10 bölüm aynı anda atılmıştı.