|Gerçek Yaşanan Bir Hikayeden Esinlenilmiştir.|
Sonbaharın usulca şehirden uzaklaştığı bir akşamüstü.
Son demini döken yapraklar.
Bulutların ağlamaya hazırlandığı dakikalar.
Güneşin, bir daha kızın yüreğine açmayacağına and içeceği lahzalar.
Karanlığın bir ruha sıkı sıkıya meyledeceği yıllar..
Bir an, bir lahza ve kayboluş.
Kadının yüreğinin diri diri gömüldüğü o an.
Küçüğünün, üşüyen avuçlarının topraklar buluştuğunu gördüğü o an.
Ruhundan firar eden hıçkırıklar.
Kalbinden akan oluk oluk kanlar.
Nefesinin bir ipte salındığını hissettiği dakikalar.
Ve onun, hep bir adım ardında bekleyen bir adam.
Elinde kalemiyle, yüreğine nakış nakış şifa işlemeyi bekleyen bir adam.
Bir adam, bir kalem ve bir şiir.
Bir ölüm, binbir diriliş.
Bir toprak, bir filiz.
Bir hikaye, iki yürek.
Bir ayrılık, binbir vuslat.
Kapa gözlerini.
Arala yüreğinin ıssız kapılarını.
Ve bekle.
Işığın, merhametin ve şiirin ruhuna hakim olacağı anı bekle..
"Yapma!" dedim cılız sesimle. "Bunu bana yapma!" Neden görmüyordu verdiği zararları?
"Elif..." dedi adlandıramadığım bir tonla. Bu tonla tüylerim diken diken oldu, nefesim boğazımda asılı kaldı. "İstiyorum seni." Gözlerim korkuyla açıldı. "Ne zaman anlayacaksın!" dedi kararmış gözleriyle. "İstiyorum!"
"Sen oyun oynuyorsun? Nasıl buna inanmamı bekliyorsun? Sen değil miydin benden etkilenmeyen, etkilenmeyecek olan!"
"Onu unut!"
Kafamı kabullenmediğimi belli edercesine salladım. "Unutmuyorum! Bana söylediğin hiçbir şeyi unutmuyorum, Emir... Her söylediğin söz aklımda." Aklımdaydı. Unutmayacaktım. Canımı yakmıştı. Bunun bedelini ödeyecekti. Bir anda bir insan değişemezdi. "Hatta var ya... Sana acıyorum..." dedim alayla karışık. "Fahişe dediğin bir kızla evlisin!"
***
Aşk hiç bu kadar karanlıkta boğulmamıştı.
Aşk hiç bu kadar nefretle harmanlanmamıştı.
Saflık hiç bu kadar karanlıkta doğmamıştı...