Sevgi denilen şey kesinlikle üç beş kuruşa satılabilecek kadar ne ucuz, ne de milyon dolar da olsa paha biçilebilecek kadar somut bir şey değildi. Sevgi, hazineydi. Sevgi, cevherdi. Sevgi; belki de insanoğlunun sahip olabileceği en kıymetli mücevherdi. Lâkin bazıları kullanmasını bilemedi. Yanlış sevgiler sonucu geriye kırık bir kalp, ölü iki beden kaldı. Bu hikâyenin hatasını adam yaptı, cezasını kadın çekti ve adamın cezası; ömür boyu kendi ruhunda hapis kalacak olmasıydı.
Her şey Dolunay'ın süt gibi parlak, göze çarptığı bir Haziran gecesi başladı.
Bitti mi? Elbette. Siz hiç sonu mutlu biten büyük aşk gördünüz mü? Ben görmedim. Çünkü kavuşmak varsa o aşk değildir. Aşkı aşk yapan duyduğun hasret, kavuşamayınca ruhunda hissettiğin ızdıraptır. Ve Mevlana'nın dediği gibi; aşk sandığın kadar değil, yandığın kadardır.
Gerçek bir hayat hikâyesi...