"Hani ağacın dallarında sallanan, hayata tutunmaya çalışan minik yapraklar vardır ya, heh işte onun gibiyim ben. Yaz da nasıl yere düşmüyorsam, kış olunca illa buluşacağım toprakla. İlla düşeceğim yere. Tadacağım toprağı. Kendimi yaprağa benzetiyorum hep. Dalda kalıyor yaşama tutunuyor, yaşıyorum sanıyor. Ama halbuki bilmiyorki mevsimler geçtikçe yere düşme ihtimali artacak. Daldan düşecek. Rüzgar savuruyor onu, güveniyor rüzgara. 'Bırakmazsın beni değil mi?' diyor minik yaprak. 'Bırakmam' diyor rüzgar. Rüzgar çabalıyor düşmesin yere diye, yoruyor kendini. Çok çabalıyor. Ama olmuyor. Ne kadar süzülsede havada, yerle buluşuyor minik yaprak. Ölümü tadıyor. Ben de öyleyim yaşıyor sanıyorum kendimi. Bilmiyorum ki bir rüzgar esintisiyle Tadacağım toprağı."
-ÖZGÜR-
Sevmediğiniz yüzünü dahi görmediğiniz bir adamla evlenmek nedir bilir misiniz?
"Abi yapma kurbanın oluyum!"
Ağlayan gözlere abime baktım, baba yarıma en değerlime.
"Ben diyeceğimi dedim, iste yada isteme Azad'la evleneceksin Evin."
...
Mutfağa girip elerimi tezgaha yasladım. Arkamda hissettiğim kara gölge ile kaşlarımı çatıp arkamı döndüm. Uzun boylu, kumral özenle şekillenmiş saçları, yeşil ormanı andıran gözleri ile karşımda duran adama baktım.
"Ne işin var senin burda?"
Elerini cebine koyup rahat bir ifadeyle parmak uçlarında yükseldi.
"Müstakbel karnımı görmek istemiş olamamı?"
Sinirle burnumdan soludum.
"Ben senin o tanıdığın kızlara benzemem bir tane çarparım ağzının üstüne!"
Yeşil hanelerini kısarak baktı yüzüme.
"Bu sözlerini sana yerdireceğim zamanı iple çekiyorum Ceylan gözlü."
Sonda kullandığı hitapla dudaklarımı yaladım. Gözleri dudaklarıma kayınca vücudum gerilmişti...
(İmdadım kitabımı okuduktan sonra bu kitabıma okumanızı tavsiye ediyorum kafanızın karışmaması için.)
Evin ve Azad
(kurgu; yetişkin içerik bulundurur.)