Ona aşık olduğumda, sekiz yaşındaydım.
Tüm Dünya bir yana o bir yana, kardeşimin okula başladığı gün. Her teneffüs yanına geleceğim diye yemin ettirmek için ayakkabılarımı saklayan kardeşimin. İlk teneffüste ondan iki sınıf üstte olmanın verdiği Miroğlu edasıyla sınıfına girmiştim. Ve yanında o oturuyordu.
Yaren.
Çok güzel oturuyordu be!
Birinci sınıfın gerginliğinden kaleminin tepesini dişleyişine aşık olmuştum galiba. Ya da belki de ışıklı spor ayakkabıları yüzündendi. Örgülerine bağlı olan kurdelelerden de olabilir. Bilemiyorum. Gördüğüm an, Dünya Güneş'in değil, benim etrafımda bir tur atmıştı.
"Nasılsın bakalım birinci sınıf bebeği?" diye gitmiştim yanlarına. "Abiii!" demişti kardeşim Yeşil heyecanla. "Bak, bu Yaren. Benim arkadaşım."
Bu cümle, o günden tam on dört sene sonra şu şekle evrildi: "Abi, Yaren benim arkadaşım. Onu sevme."
Bilmiyorum ki, belki aşk böyle bir şeydi, insanın başına bir kere gelirdi ve onunla hayatınızı geçirseniz de geçirmeseniz de, unutulmazdı. Ya da belki aşk, daha önceden aşık olduğunuzu sanıp başka birine izin vermemekti ve o birinin hayatınıza hiç anlamadığınız bir anda sızmasıydı.
Belki de Yeşil'in dediği gibi..
Yeşpopotamlar bile aşık olabiliyorsa, ağabeyleri de olurdu, değil mi?
Tabi ağabeyleri aşkı yanlış yerde aradığını biraz geç öğrenecekti.
05082020
"Eğer biraz daha O televizyonu kısmazsan götüne sokucam gelip Semih!"
"Sen hani evde değildin dağ ayısı!"
"Şuan kendi evimdeyim ama biraz daha o sesi kısmazsan birazdan senin evinde olacağım bücür!"