Tuttuğu direksiyonu o kadar çok sıkıyordu ki parmak boğumları bembeyaz olmuştu adamın. Gözleri sadace önündeki yola bakıyor ona yalvaran genç kıza bakmıyordu bile bir kez olsun. Ağlamaktan yorulmuştu artık. Sesi karşısında ki adama gitmiyor, söylediği sözcükler kifayetsiz kalıyordu. İçini çeke çeke baktı ona sessizce. Alnında duran gece karası saçları, kara kaşı ve kahverengi gözleri yüzüyle bir uyum içindeyken, çok masum duruyordu böyle Behram. Ama hiç bir his yoktu suretinde. İçi dışı kadar güzel değildi. Bunu hissetmişti Havin. Yüzünü tekrar önüne çevirdi. Karanlıktan göz gözü görmezken birde ona eşlik eden yağmur Havini korkutuyordu. Ne olduğunu anlamadan araba durdu. Kapısı bir hızla açıldı. Hiç zaman kaybetmeden bileğinden tutup sürüklemeye başladı. Balçıkların içinde Behram'ın arkasından yürümekte zorlanırken, bir yandan da mümkünmüşmüş gibi ellerinden kurtulmak istiyordu. Onun bu hareketine karşılık Havin'in bileklerini canını acıtırcasına daha sıkı tutarken sonunda Gidecekleri yere ulaşmıştı. Tahta kapıya ayağıyla vurup içeriye Havini savurarak attı. Hemen arkasından kendi de girip kapıyı kitledi. Göz göz geldiler ikinci kez. Behram siyahını masum kıza bulaştırmak için ona doğru adım atarken, genç kız ise anlamıştı, bundan sonra bu kapıdan dışarıya eski Havin olarak çıkmayacağını. Bir yıldız daha söndü bu şeyirde... Bir can daha verdi Diyabarkır.... Ama bu canın bedeni değil, ruhu girmişti toprağa...... Evet sevgili, kıymetli okuyucularım. Bu ikinci kitabım. Her ne kadar heycanlı değilim desemde bir o kadar aslında heyecanlıyım. İlk töre kitabım. Lütfen ön yargılı davranmadan ve hayalet okuyucu olmadan önce hikayeme bir şans vermenizi istiyorum ..... Sevgilerle Yorgunyazar.All Rights Reserved