Bir ruhun canı ne kadar acıyabilirse, benim ruhumun canı o kadar acıyordu.
"Senin bu dünya üzerindeki cehennemin olacağım ve yemin ederim, sana yaptıklarım için bir an bile pişmanlıkla dolup taşmayacağım,"gözlerinde, bir çift mezar vardı.O mezarların ikisi de dolu, ikisi de acıydı."Görmeye bile tahammül edemediğim yüzündeki en küçük bir gülümsemeyi bile; anında yakıp kül edeceğim, ve her gülümseyişinde, aklına yalnızca bir çift siyah gözün gelmesini sağlayacağım."
Vuslat, Ateş Yakut'un hayatına girmesiyle acının tanımını iliklerine kadar öğrenmiş, ruhunu; durdurulamaz bir yangının tam ortasında bulmuştu.
O yangında yanan Vuslat olsa da, ölen; yalnızca Ateş olacaktı.
Ben : anneni ara.
Oğuz:ne ?
Ben: sen sinem teyzenin oğlu değil misin?
Annen onu aramanı söylüyor.
Oğuz : peki bunu o niye söylemiyor ?
Ben : şarjı bitmiş?
Oğuz : şarjı bitmişse ben onu nasıl arayacağım peki ?
Ben yazıyor...
Ben çevrimiçi...
Ben : bir dakika oha doğru?
Şarjı bitmişse nasıl arayacaksın ?
Oğuz : bu küçük detayı yeni fark etmen gözlerimi yaşarttı.
Ben : sen bana Altan altan laf mı soktun ?
Hayırlı bir evlat olup annen ara demeden arasaydın böyle olmazdı 🙃
Oğuz : şimdi de sen mi bana laf sokmuş oldun?
Ben : haspinAllah sınanıyorum herhalde , git ara ne bilim ben ya.
Laf filan da sokmuyorum ayrıca.
Oğuz : sen kimsin ?
Ben: komşunuz ?
Oğuz : komşumuz kim?
Ben : evine gelseydin bilirdin.
Oğuz :geldiğim zamanlarda oldu ama tanımıyorum seni ?
Ben : o da senin kayıbın olsun hayırsızlığı bırakıp evine uğrarsın artık belki ?
Oğuz : bu aralar sanmıyorum.
Ben : benim ruhumda hayırsızlık diyorsun.
Oğuz :hayırsız olsaydım bu vatanı korumak için canımı feda etmezdim.
Ben :ne ?
Oğuz: tek hayırsız ben değilmişim anlaşılan , komşusunun oğlunun mesleğini bilmeyen bir komşu kızı.
Ne üzücü.
Tanışalım yüzbaşı Oğuz Türk...