Adımlarım bir hayalet gibi hissedilmezken nefesim, bıraktığım adımlarda can buluyordu. Sınırlı attığım adımlarım cansız bir iskeletten farksızken durdum. Nefes almak için elim boğazıma gittiğinde onsuz bir nefesi bile Tanrı bana çok görüyordu.
Ben, nefes alamıyordum.
Her attığım adımda nefesim sıklaşırken karşımda bedenini görmemle, onun kurduğu bir bina zelzeleye uğramış bense o enkazın altında kalmıştım.
Bakışları, Tanrı'nın önünde diz çökmüş fakat hala kibirli davranan şeytandan farksızdı. O tanrının bana gönderdiği bir imtihandı.
Ben, onunla sınanıyordum.
"Seni seviyorum." diye fısıldadım yavaşça. Beni duyan sadece yanımda solmaya yüz tutmuş papatyalardı. Fakat yüzü papatyalarımdan daha solgun görünüyor, hayal olabileceğini düşündürüyordu.
"Seni seviyorum." diye fısıldadı benim duyabileceğim şekilde. Solmaya yüz tutmuş papatyalarım bu cümleyi bekliyormuş gibi yeniden yeşerirken kalbimde filizlenen duygularımdan farksızdı.
O, bana sevmeyi öğretmişti.
O, bana sevilmeyi öğretmişti.
O, bana mezarının başında ki çiçekleri sularken yine de nefes alabileceğimi öğretmişti.
Beyaz ya da siyah olmak kolaydı.
O, bana gri olabilmeyi öğretmişti...
Kapak tasarım: @japoncivciv
Konu:
Bir hemşire işine yine her zamanki gibi geç kalır ve patronu onu işten kovar, hemşirenin Nehir diye bir arkadaşı vardır ve ona iş ilanı verebileceğini söyler. Hemşire eve geri döndüğünde akşama kadar iş arar fakat bulamaz, bu yüzden de arkadaşı Nehirin dediği gibi iş ilanı verir...
İşte her şey o ilana cevap geldikten sonra başlar.