Öyle de oldu. Üç nisan iki bin on dokuzda birisi girdi hayatıma. Hiç beklemediğim bir anda yanımda belirdi. Onu kollarından sürüklenerek odamın içerisine taşınmasını izledim. Yüzü mosmor olmuş, gözleri çökmüştü ve oldukça kötü gözüküyordu. Eminim ki yeni kullanmaya başlamıştı. Çünkü doktorlarım az bir dozla bu hale gelmiş olduğunu söylemişlerdi. Şu aklımla o anda olsaydım ve ileride yaşayacaklarımızı tahmin edebilseydim onu asla odama kabul etmezdim. Onu, o haliyle kapımın önüne tekmeler ve altı haziranda aldığım haberin o kadar koymaması için asla yüzüne bakmazdım.
Ama hayat bu. Asla istediklerinizi elde edemezsiniz ve pişmanlıklardan kaçamazsınız. Lee Donghyuck da benim en güzel ama en acı verici hatamdı. Hayatımda yaşadığım kayda değer tek otuz üç günümdü. Ama her şey gibi kötü bitmişti. Ben gibi, o gibi, tanrı gibi, hayat gibi berbat bitmişti ve arkasında milyonlarca uyuşturucuları andıran, un ufak edilmiş duygular bırakmıştı.
-oneshot-