"Komutanım" diyen gür sesli asker boğazı yırtılıncaya kadar acı içinde bağırırken bakışlarını komutanına dikti. Cihangir.. Adı gibi Cihan..Adı gibi Cihangir, cengaver. O özel harekatın tim komutanı. Soysuz kargaların adını bile duyunca titrediği. Yüzbaşı Cihangir Karahan. Peki o sarsılmaz heybetli vatanı için can veren ve can alan adama ne olmuştu böyle. Esir tutulduğu köpeklerin ininde bir yudum suya muhtaç kalmış ama ağzını dahi açmamıştı. Türlü türlü işkenceler çekmiş, canından can gitmişti. Ama şimdi bir yudum suya muhtaçken güneşin o sıcak bağrında karşısında gördüğü kadın da kimdi? Güzel suretli, çehresi bayrağın hilali gibi parlak, gözleri gökteki yıldızlardan parça taşıyan bu kadın da kimdi? Peki ya güldüğünde oluşan o iki çukur insanı ölüme yalın ayak gönderecek kadar kusursuz işlenen bir cinayet olabilirdi ancak. Genç adamın bakışları saçlarına kaydı. Kadının topraktan izler taşıyan uzun dalgalı saçlarına. Melek miydi bu kadın. Şu yalan dünyadan göç etme vakti mi gelmişti yoksa? Tamam..Dedi içinden canımı alacaksan şimdi al Allah'ım. Şu saniyeden sonra gam yemem. Beyaz teniyle göz kamaştıran bu kadın yavaş adımlarla kendisine gelirken kalan son nefesini de verdiğini düşündü. Öyle ya bu ölümlerin en güzeli değil de neydi? Genç kadın ellerini avuç içleri yüzüne bakacak şekilde birbirine yaklaştırdı. Şimdi ise iki avucundan taşan sularla dirseğini ileri doğru hareket ettirmiş genç adamın dudaklarına gelecek şekilde hizalamıştı. Cihangir dudaklarına değen suyla gözlerini yumarken, daha önce hiç içmediği tatta boğazından süzülen damlalarla gözlerini hafifçe araladı. Gözüne gelen ışık huzmeleriyle gözlerini kısılmış buna çatılan kaşları da eklenmişti. Az önceki genç kadından eser yoktu..All Rights Reserved