Meltem....Meltem... Meltem miydi gerçekten de benim ismim? Öyleyse ben neden Meltem gibi hissetmiyordum? Oysa son 20 yıldır herkes tarafından Meltem ismi ile çağrılıyordum. Sahi Zehra'ya ne olmuştu? O 20 yıl önceki kız nereye kaybolmuştu? "Tabii ya" diyerek acıyla kaldırdım başımı. Gözlerimin dolu olması görüş alanımı oldukça bulanıklaştırıyordu. Bu histen oldum olası nefret ederdim. Fakat ne gariptir ki hep bu his ile yalnız başıma kalırdım. Sanki bir cadı tarafından vudu büyüsüyle kuşatılmıştım. Hayatım boyunca mutsuzluğa hapsedilmek üzere. Gerçi 20 yıldır ölü olan bir insan nasıl mutsuzluğa mahkum edilebilirdi ki ? Bu da ayrı bir tartışma konusunu açıyordu tüm ruhumda. Demek ki ölmek yalnızca bedenen gerçekleşen bir eylem değilmiş. İnsanlar ruhen de öldürülebiliyormuş. Tıpkı 20 yıl önceki o küçük kıza yaptıkları gibi. Gerçi onu bedenen de öldürmek istemişlerdi. Lakin o bedenen değil ruhen ölmüştü. Sanırım bedenen ölseydi çok daha az acı çekerdi. En azından sevdiği insanlardan ayrı kalmanın acısını bu kadar yalın hissetmezdi tüm benliğinde. Ve ondan ayrı kalmanın acısını. O derdi hep ona. Sanki onu belgisizlikten kurtarıp belirginleştirirse ihanet edermiş gibi hissederdi her defasında. Çünkü ona karşı suçlu hissediyordu kendisini. Yıllardır yaşadığı halde onu mahrum etmişti kendisinden. Elbette ki elinde olmayan sebeblerden dolayı. Lakin bu kendisini haklı çıkarmıyordu hiçbir koşulda. Bu yüzden asla affetmeyecekti kendisini. Ne bugünkü Meltem'i ne de 20 yıl önceki Zehra'yı. Lakin tek bir şeyden emindi. Kendisine, sevdiği adama ve ailesine bunu yapan insanlardan intikamını alacaktı her ne olursa olsun. Bu insanlar aşık olduğu adamın ailesi olsa bile.....All Rights Reserved