Varoluşun sessizliği ile birleşen gök gürültüsünde yalnız başına ıslanan yapraklar hiç varolmamış gibi kaybolmak istediler. Çünkü bu imkansız olmaktı ve, imkansızlık güzeldi.
Bir adet sonsuzluğun hikayesiydi bu ve, sonsuzluk güzeldi.
Bir adet yok oluş, varoluş, ve yeniden yok oluşun; bunun devretmişçesine tekrarlanmasıyla oluşan bir sonsuzluğun hikayesi bu...
Son olmanın değil, sonsuz olmanın değil; sonsuzluk olmanın hikayesi bu. Hepsi farklı, her şey farklı, her parmak izinin farklı olmasından daha farklı bu çünkü her parmak izi bile kopyalanır bir yerlerde, bir kopyanın parmağında saklanır. Başka bir zamanda, başka bir evrende, başka bir olasılıkta tekrar sahip olur birileri o parmak izine...
Başkalarının parmağında vardır yani senin parmak izin; duygularımızla, araçlarımızla, şu anki teknolojiyle bile ulaşılamayacak kadar derinlerindedir... Seninkinde benimki, benimkinde seninki, bir başkasında yine benimki, benimkinde yine bir başkasınınki...
Parmak izim bile bana ait değilken dünya nasıl bana ait olabiliyor peki? Bir metrekarelik alan bile nasıl benim, tekrar ediyorum, benim; dünyam, olabiliyor peki?
İlk bölümü okursanız sevinirim. Asıl tanıtımı orda bulacaksınız.