'' Gözlerini tüm seyircilere kapamıştı. Zarif elleriyle tezat sert yüz hatları, parmakları fildişi ve abanoz kaplı tuşlarda dolaşırken bir an bile yumuşamıyordu. Aksine hikayeye dahil ettiği her notayla beraber kaşları daha da çatılıyor, yüzündeki ona has izler daha da derinleşiyordu. Dinlediğim iyi bestelenmiş bir eser değildi, bu onun zihninde dolanan avare düşünceleri anlamlı kıldığı bir andı. Parmaklarından ahenk tahtasına ulaşıp, oradan salona yayılan her nota benim görmemi istediği, ruhunun katrana bulanmamış yegane izleriydi. Ezgiyi bıçak gibi kesen suslar ise, ruhunun en derinlerine gömdüğü urnenin içinden çıkmayı bekleyen gizlerdi. O, bir destana tanıklık edermiş gibi izleyen seyircilerin gözlerindeki parıltının sebebiydi.
Ona bakarken kimi gördüğümü artık kestiremiyordum.
Geçmişimin en tozlu sayfalarını açtığım, kör karanlıkta bıraktığı izlere basarak yolumu bulduğum en derinlerdeki, ince ruhlu Onat'ı mı görüyordum?
Yoksa eli titremeksizin namlunun soğuk metalini şakağıma dayayıp gözlerini bütün korkularıma kapamış, kulağı sadece dudaklarımın arasından çıkan kararsız nefesleri duyan soğuk, uçurumun en kenarından yürüyen Onat'ı mı? ''
Kardeşi Mert için gittiği bir barda seçtiği bir adamdan hamile kalmayı planlayan Duru'nun tek amacı doğacak olan bebeğinin kardeşine nefes olmasıdır.
Duru amacına ulaşır fakat bilmediği şey ise seçtiği adamın karanlık dünyasıdır.