'Ben, Lavin...'
Böyle başlamıştı genç kızın yeni hayatı.
Acısıyla, tatlısıyla, tüm gerçekliği ile büyütmüştü, onu ailesi. Şimdi olmayan ailesi...
~
Bir kaza, bir aile, bir yalan ve bulanıklık.
Lavin'in hayatı çokca zor, herkesçe imkansızdı. Yaşama dönmesi bir şans değildi belki ama ölmesi şanslı olduğunu kanıtlardı.
~
"Düşüncelerimi aklımdan geçirmek yerine hayatıma geçiriyorum. Ancak bu şekilde ulaşabilirim düşlerime." dedim.
Gözlerini benden alıp gökyüzüne çevirdi. Böylece o alışamadığım kusursuz yan profilini gördüm. Etkilendim. Bir kez daha.
"Yalnızca ölüler için geçtir Lavin. Ve sen yaşıyorsun."
"Nefes alıyor olmam yaşadığım anlamına gelmez. Ben de bir çeşit ölüyüm. Nefes alıyor, yiyiyor, içiyor ve duyularımı kullanabiliyorum. Ama bilmiyorum:geçmişimi, kendimi, etrafımdakileri ve birçok duyguyu. Tek bildiğim ruhumun çürüklerle dolduğu ve acı çektiği."
Derin bir nefes aldım. Buna ihtiyacım vardı. Herhangi bir tepki vermeyince ben de onun gibi gökyüzüne çevirdim bakışlarımı. Güneş Ay'ı görünce heyecanlanmış, bulutları yanakları belleyip pembeleştirmişti. Oysa Ay tüm geceyi ve yıldızları almış geliyordu. Güneş'e üzüldüm bir an. Gözlerimin dolduğunu farkettiğimde bu düşünceyi kafamdan attım. İlaçlarımı almalıydım yoksa iyice delirecektim.
"Hava kararmak üzere, ben gidiyorum." diyerek uzandığım çimenlerden kalktım. Dikkatini çekmiş olmalıyım ki bakışları bana döndü.
"Ruhunu bu hale getirenin sen olduğunu, ruhunun seni yansıttığını unutuyorsun. Sen iyileşirken ruhun da iyileşecektir."
Ben de bunu umuyorum, Uranüs.