Nefesleri boynuma, oradan da göğüs oluğuma akarken sertçe yutkundum, kulağıma doğru eğilmiş başına doğru kafamı çevirdim. Yağız'la göz göze geldik, oldukça yakındık.
Aynı o barda, o kadınla yakın olduğu gibi.
Dişlerim birbirine kilitlendi. Çenem sinirden titredi, gözlerimdeki o hayal kırıklığını saklamadan baktım Yağız'ın gözlerine. Kaşlarımı kaldırdım, dolan gözlerimden gözyaşları firar etmesin diye.
Titreyen dudaklarımla fısıldadım. "Uzaklaş Yağız."
Yağız kaşlarını çattı. Çenesi seğirdi, uzun uzun gözlerime baktı. "Neden gözlerin doldu?"
Bir de soruyor musun, der gibi baktım gözlerine. Beni paramparça ettin, bir de soruyor musun?
Alt dudağımı, daha fazla titremesin diye ağzımın içine yuvarladım ve önüme dönüp çok derin bir nefes aldım. Sesim titremesin diye biraz bekledim, yutkunup dudaklarımı araladım. "Aldattın," dedim gaddar bir tonlamayla. Yağız'ın tam arkamdaki vücudu kasıldı, durmadım. "Ben, beni boynuzlayan bir adamla-"
"Yapmadım." Dondum kaldım. Baktığım yer, aldığım nefes, içimde kalan bütün kelimeler; hepsi dondu. Bu, bu ne demekti? Ellerim tezgahın kenarlarını sıkarken Yağız susmadı.
Halbuki beş sene önce konuşması için yalvarmıştım.
Şimdi de susması için yalvarabilirdim.
"Allah belamı versin ki Ceylan," diye boğuk bir sesle devam etti. "Bir daha nefes almak nasip olmasın ki, yapmadım Ceylan. Ben sen diye ölüp bitiyorum. Bu beş sene önce de böyleydi, şimdi de böyle." Yanağını buz kesmiş olan yanağıma yasladı, gözlerini kapattığını hissettim ve benim de göz kapaklarım gözlerimin önüne örtüldü.
Kokusunu solurken, kokumu içine çekti. "Ben seni aldatmadım ki bebeğim."
*Kadim: Geçmişi uzun zamana dayanan, eski; başlangıcı olmayan, zaman üstü.*