Bu bir hikaye değil sadece bir adamın ölen eşi ardından yazdığı mektup.. Beş sene önce bugün seni buraya gömdüm. Ah ne kadar isterdim senin yerine girebilmeyi oraya seni değil de kendimi topraklarla örtmeyi, senin yaşayabilmen için kendi canımı verebilmeyi.. Beni de gömsünler istiyordum seninle. "Lütfen" diyordum "lütfen ayırmayın beni ondan, onu burada yalnız bırakamam." Benim gözlerimden damlayan her damla senin yanaklarından süzüldükçe daha çok kahroluyordum. Ama işte oradaydım. Senin açık mezarının üzerinde elimde bir kürek , Kendimde senin o papatyalarla süslü beyaz kumaşla kaplı bedeninin üzerine toprak atma gücünü bulmayı bekliyordum. Sonra tamam dedim dünyada her şeyden çok sevdiğin kadının ölü bedeni üzerine toprak atacak kadar güçlü değilsin madem bırak güçlü olanlar yapsın. Ah... boynunun kenarından saçlarından yayılan o koku... Cennetten çıkmaydı sanki. O yüzden mi onu alıp cennete geri götürdün? Bir insan dünyada eşi benzeri olmayan bir kokuyu yeniden koklamadan nasıl hatırlar? Artık toprak kokusu mu hatırlatacak bana seni? Benim için de yaşa demişsin ama ben daha kendim için bile yaşayamıyorum be güzelim... Koyamam başka bir kadını o hayale senin yerine. Zaman daha o kadar iyileştirmedi beni. O kadar iyileşebilmem için dünyadaki bütün zaman yeter mi bilmiyorum. Edit: Zeynep'in Ali'ye bıraktığı kaseti ikinci bölüm olarak ekledim. Beğenmeniz dileğiyle... "Ah Ali'm elimde olsa söküp atabilsem kendimi senin kalbinden, dindirebilsem acılarını yok edebilsem her gün boşa çıkarak sana hayatı zindan eden o umut kırıntılarını." "-Yoldayım. Burnumda tütüyorsun. Daha üç saat bile olmadı ama deli gibi özledim seni." Ah bir bilseydi o Ali özlemenin aslında ne demek olduğunu, o çaresizlikle yanından bir an ayrılmayıp ciğerlerine dolan o çok değerli her hava zerresini sayardı. "ölüme kucak açmaya hazır