"Mark." dedim adını sonunda öğrenebildiğim için yaşadığım hevesle. "Bir fikrim var." Kaşları çatılarak bana bakmıştı merakla. İçinden nerden çattım buna der gibi bir hali olsa da ben heyecanımı bastıramıyordum. Kalbim o kadar hızlı atıyordu ki göğsüme vuruşunu hissedebiliyordum. "Bana bir yıl ver." dedim tepkisini iyice görebilmek için ona yaklaştığımda. "Sonuçta kaybedeceğin bir şey yok, değil mi?" "Neden bunu yapayım?" demişti sadece. "Senin açından bakacak olursak.." dedim her ne kadar bunu söylemeye dilim varmasa da. "Son bir yılını dolu dolu geçirmek istemez misin?" "Bırak sana göstermek istediklerimi göstereyim, hayatı bir de başkasının gözünden yaşa. Bence ilginç bir tecrübe olur senin için." demiştim kendi fikrimi çok mantıklı bularak. Kendi içinde bir sonuca varmaya çalıştığını görebiliyordum. Hiç tanımadığın birinden böyle bir teklif almak şaşırtıcıydı. Bana güvenmiyordu, ben de ona güvenmiyordum ama kaybedeceğim bir şey yoktu. Onun yerine kazanacağım bir hayat vardı. "Eğer." dedim tekrar dikkatini üzerime çekerken. "Bir yıl sonra bugün, fikrini değiştiremezsem.." Yutkundum. Bunları söylemek benim için hiç kolay değildi. "Gitmene izin vereceğim." Ben olduğum sürece aklındakini yapamayacağını biliyordum. Buna izin vermezdim. O da biliyordu. "Tamam." demişti. "Bana hayatı senin gözlerinden göster, Donghyuck."