Şu anı durduruyorum! Evet bu defa durdurmalıyım. Uyanıp bir kalem bulmalı ve bu anı yazmalıyım. Rüyamda bir şeyler görmeyeli uzun zaman oldu, bunu kaçırmamalıyım. Uyan! Uyan ve bilincine eşlik et! Bunun o kadar da kolay olmadığını biliyordum ve bir süre tembelliğimle savaşmak zorundaydım. Yatağımda birkaç tur döndükten sonra tanıdık bir sese uyandım ve sol kolumun yataktan düşüşünü izledim. Sonra, kelimelerin arkasındaki o aydınlığı bekledim ama baş ağrısından başka hiçbir şey hissetmiyordum ve vazgeçtim. Yatağımda uzanmış öylece bekliyordum. Güneş her zamanki gibi ısınma turlarını atıyor ve Beethoven 9. Senfonisine hazırlanıyordu; bense yatağımda güvendeydim. Öylece uzanıp güvende olmak ne kadar da kolaydı; kimseyi görmüyordun ve kimse seni görmüyordu. Sadece, duvarların arkasında güvendeydin ve güvende olmak tehlikeliydi. Bu ana çok az insan ulaştı sanırım: Zerdüşt ya da yer altından bir ses... Duvarların arkasında ise geleceğe ihtiyaç vardı ve gelecekten biraz zaman kazanabilmek için biraz zaman harcamak zorundaydın. Bu avuntuyu ne kadar sürdürebilirdi ki insan. Sonra yavaşça yataktan kalkıp perdenin açık kalan kısmından güneşi izledim, umut vericiydi. Yücelmekte olan insanların ya da boyalı, parlak ayakkabıların üzerine doğuyordu muhtemelen. Hep böyle olurdu, hiçbir zaman bir barışın veya bir umudun ya da yarım kalmış bir aşkın üzerine doğmazdı. Yataktan kalkıp yüzümü yıkamak için koridorun sonuna yürüdüm ve aynaya yansıyan o şekle baktım. Her gün aynı ifadeyle dururdu ve yine aynı ifadeyle duruyordu; böyle kaç gün geçirdiğimizi hatırlamıyorum. Hatırladığım tek şey, o ifadenin hiç değişmediği ve her şeyin ağır bir gerçekliğe çekildiğiydi. Su gerçekti ve duvarlar gerçekti ve aynadaki boşluk ve şiirler gerçekti. Eksik olan ya da ters giden bir şeyler vardı. Yaşamak için her şey hazırdı amaAll Rights Reserved