"Birazdan yine bir yere gözü kapalı, ruhu bilmem kaçıncı kabusunda, kafası yerin altındayken bir yere girecek. Biriyle rastgele tanışıp ona kendini uyduracak. Ondan bir hikaye alıp onun şahdamarını sökmüş gibi bırakacak ve uydurduğu adamın yalnızca bir ismiyle onu bırakıp gidecekti. O hikayeyi satacak ve biraz para kazanacaktı. Adı ise bir harabeyi omzuna yatırıp onun yaşlarını kurutacaktı. Veyahut devam edeceklerdi hiç yaşamanmadan. Süreya'nın her anı gibi. "Hiçbir şey yaşamadım," der ya Süreya. O sokağa girip gerçek ölümün eşiğine gelene dek bir tokat yememiş olduğunu anlayacaktı hayattan. Ve o hâlâ elleri cebinde yürüyordu. Kalabalığın arasında."