"Kaçmaya cesaret ettin!" Üzerime doğru yürüyüp kolumu tuttu. Tutuşu öyle sertti ki, etimi kemiğimden ayırmak istermiş gibi... buna rağmen canım acımıyormuş gibi davranmak oldukça güçtü. "Bunun bedeli sandığından daha ağır olacak." Bu söylediğine güldüm. Her zaman bana en ağır işkenceleri yaşatmamış gibi konuşuyordu. Daha ne kadar ruhumu kanatıp, beni parçalara ayırabilirdi ki? "Şimdi arabaya bin." Bedenimi arabaya doğru ittirdiğinde kapalı olan kapıya hışımla çarptım. Diğer elimi uzatıp sızlayan kolumu tuttum. Araladığı kapıdan beni içeri doğru ittirip kapıyı sert bir şekilde çarptı. Hızlı adımlarla sürücü koltuğuna geçip direksiyondaki hakimiyeti sağladı. Başımı çevirip yüzüne baktım. Dişlerini sıktığını çıkık yanaklarından anlıyordum. Yine hapishaneme gidiyor olma gerçeği, tüylerimi diken diken yapıyordu. Hiçbir zaman içinde olduğum esaretten kurtulamayacaktım. "Neden seni şuracıkta öldürmüyorum ki?" Direksiyonu sıkan parmakları bembeyaz kesilmişti. Onu bu kadar öfkelendiren sebep kaçmam değildi, kurtulacağıma dair bitmeyen ümidimdi. Süratle giden arabayı aniden durdurduğunda, öne doğru savruldum. Bir eli saçlarımın üzerinden ensemi bulup beni kendine doğru yaklaştırdı. Gözleri adeta şu an yapmak istediği her şeyi haykırıyordu. Ensemde duran eli bu kez çenemi kavradı. "Sana yaşatacaklarım için bana yalvaracak çok zamanın olacak." "Bana neden bunu yapıyorsun?" Elinin baskısı yüzünden güçlükle konuştum. Yüzündeki şeytani pırıltı öfkesini bir an bile dindirmedi. "Ölmek istemiyorsan itaat etmeyi öğrenmelisin, Hare. Yayınlama Tarihi: 01.12.20