Genç adam, kızın ani boşluğundan yararlanıp onu sırt üstü yatırdı. Kızın üstüne doğru eğilerek, sıcak nefesini kulağına doğru verdi. Ellerini kızın nabzına bastırdı. Ardından kulağına, ''Artık kaçacak bir yerin yok. Nabzımı düğümlendim nabzına. Cehennemime hoş geldin, güzelim...''
...
Küçük kız, Cennetin yedi kapısından birisini minik elleriyle çaldı. Cızırtıyla beraber kapı açıldı. Önce ateşin hırıltılı sesini duydu ardından kapının arasından yanan bir gül yaprağının uçtuğunu gördü. Minik ayaklarıyla zıplayıp yaprağı yakaladı. O, biliyordu bu gül yaprağının cehennemin dibinde olan yasak bahçeden geldiğine. Gülün yanıp solmuş yaprağını avucunun içine aldı. Yaprak kül oluyordu. Küçük kız, yaprağın üzerinde bir şeylerin kazıldığını gördü.
Bir isim yazıyordu.
Cehennemin kökünde ki kor ateşin dallarıyla kazılmıştı. Küçük kız, mahşerin derinliklerinden gelen havayı soldu ve elindeki yaprağa çevirdi Ay gibi parlayan gözlerini.
Küçük kız durdu. Çünkü yaprakta Cehennemin ininden beslenen bir adamın ismi yazıyordu.
Bu adamı tanıyordu.
Korku, küçük kızın kalbinde çığlık atıp dört odasının kapılarını kapatıyordu. Küçük kızın elindeki yaprak yere düşüp, Cennetin kapısından sızan suya bürünüp kül oldu.
Küçük kız, Cennetin kapısını itmedi ve ağzından yaprağın üstünde yazan isim döküldü;
"Koray Demircan."
Bu isim, küçük kızın geleceğinde ona uzatılan dal olacaktı.