Güç krallıklarının bulunduğu bir dönemde savaşların en çetin yaşandığı coğrafya da sessiz bir bekleyiş sürüyordu. Kralların doğa üstü güçlerinin yanı sıra zeka yarışı göz dolduruyordu. Her ülkenin kendi veliahtı artık yaşlı babalarının yerine geçmek için sıra beklerken Travuz krallığında hala güç bakımından yeterli bir veliahtı olmaması halkın içini korkuyla dolduruyordu. Kraliçenin bebek beklediği haberi ulusta sevinç coşkusu oluştururken bebeğin cinsiyeti de merak konusu olmaya başlamıştı. Doğum olana kadar geçen zamanda kraliçenin el üstünde tutulması bir yana diğer prens ve prensesle bu durum karşısında oldukca geri planda tutulmuştu. Kral Edward çocuklarına aynı ihtimami gösterse de yıllar sonra hamile kalan kraliçe cariyelerden olan çocuklara karşı oldukça katı davranmaya başlamıştı. Onun bu davranışları kraliyette korkuya neden oluyordu. Bebeğin prens olması halinde kraliçenin gücünü düşünmek bile istemiyorlardı. Başlarda iyi kalpli kraliçeleri yıllardır bebek sahibi olamaması ve babasının dolduruşları ile kendi karakterinden tamamen başka bir insana dönüşmüştü. Zaman gelmiş bebek doğduğunda tüm sorular cevaplanmıştı. Kraliçe bir prenses dünyaya getirdiğinde halk ve saray halkı derin bir nefes almıştı. Prensesin gücü diğer kardeşleri karşısında zayıf olabileceği düşüncesi kraliçenin gücünün yerinde kalacağı rahatlığını vermişti. Bu durum kraliçenin bile prensese karşı içten içe öfke duymasına neden oluyordu. Prens olmadığı için bebekle ilgili hayal kırıklığına uğramıştı. Ama kraliçe dahil iki kişi dışında kimsenin bilmediği şey prensesin tüm zamanların en güçlü Asil Kanı taşıdığıydı. Bebek dört büyük element dışında kendine has özel güçlere sahipti. Kral ve baş danışmanı Ronald dışında kimse bu durumdan haberdar değildi.