Siyah bir piyano, soğuktan yanan tenimde hissettiğim karıncalanmayla koşuyorum piyanoya. Ruhumu dağlıyor notalar, canım yanıyor diye çığlık atıyorlar. "Dokun," diyor birisi. "Dokunursan, geçecek. Dokunursan, bitecek." İki yana salladığım başım sanki beni yıldırmak ister gibi daha çok dönüyor. O piyanoya dokunmak demek kaybetmek, o piyano ızdırap, o piyano melodram. Ruhumun ızdırabını parmak uçlarımda, saçımdaki alevlerde hissediyorum. Kontrolümü yitirmeme ramak kalırken çıplak ayaklarımla çamuru ezerek yürüyorum. Bir anda çalan keman sesiyle birlikte kuşlar kara ağaçlardan kaçıyor. Yay, öyle bir vuruyor ki tellere saç tellerim titriyor. "Anne!" Sesim ormanda yankı bulup piyanomun tuşlarında dans ediyor. Beni çağırıyor ezgiler. "Özür dilerim," dudaklarımdan fısıltı dökülürken koltuğa oturmak için hamle yapacağım sırada belime sarılan güçlü kol beni havalandırıyor. Gözlerime değen gözlerle ruhum kanatlanıyor, kafesine sığmıyor. Kilitleyip sakladığım ne varsa kilidini kırmak için çığlık çığlığa saçlarıma asılıyor. O gözler bana öyle bir bakıyor ki yaşamım dünyaya karışıp başka bir gezegen oluşturuyor ve kor alev gibi yanan dudakları kulağıma fısıldıyor. "Ormanda kaybolan kızıl saçlı kız bir kez daha kurdun pençeleri arasında."