Gözlerim boşlukta ellerim ise adamın kurtulduğu halde masada kalmıştı. Ellerimi en son nerede bıraktığımı hatırlamıyordum. Titreyen elimi cebime soktum, yıpranmış bir sigara paketini avucuma sıkıştırdım, ıslanmıştı. Ağlamış mıydım? Çakmağımın olmadığını fark ettim. Karşımda duran aynaya baktım, o oradaydı.
"Teoman, bana çakmağını ver." Teo yutkundu, bana ilerlerken cebinde duran çakmağı çıkarıyordu. Ben sigarayı dudağıma koyduğumda bana ulaşmış, çakmağının ucunda küçük bir ateş haresi sigaramın ucunu tutuşturuyordu. İçime çektiğim nefesle o da masaya oturdu. Gözlerinde çaresiz bir ifade vardı. Aynı ifade benim yüzüme sinmişti, biliyordum. Başını iki yana sallarken,
"Demir, beni asla affetmeyecek," dedi. Boğazım yaşlarla ağrırken,
"Ne tesadüf, beni de asla affetmeyecek. Bizi Nino'nun ruhu bile kavuşturamaz artık." dedim.
"Lâşa, aydınlık demek. İçimde yaşadığım aydınlığa takılan çengelli iğnede acı bir gözün irisi var. Beni izleyecek bir iz. Günahın kaybıyla doğdum, aşkın esaretiyle yön bulacağım. Ama bizim hikâyemizin başı da, ortası da yok. Soluklanıp, ayrılıyoruz buradan. Tiflis bana çok uzak."