***
Selam, böyle bir yazıya bu şekilde başlamak biraz garip oldu ama beni anlamalısın, biraz heyecanlıyım. Aylardır içimde tuttuğum, gizlemek için ter döktüğüm bir şeyi açıklayacağım sana. 21. Yüzyılda niye bu şekilde, diyorsundur içinden. Cevap vermek gerekirse karşına çıkıp bunları söyleme cesareti bulamıyorum kendimde. Anacak bu şekilde açıklanabileceğimi düşündüm. Şimdiye kadar ne söyleyeceğimi anlamışsındır zaten, sen akıllısın. Seni çok seviyorum, senden kesinlikle bir şey beklemiyorum. Ama olur da senin içinde de bana karşı en ufak bir şey varsa bunu bilmek istiyorum, bir olup olamayacağımızı...
Bir saat sonra seni kütüphanede bekliyor olacağım, Eğer gelirsen ikimizi artık bir göreceğim. -Hazal Kaya
Bu mektubu, Berk'e yazdım fakat bir yanlışlık oldu ve beklediğim cevap Berk'ten değil bir başkasından geldi.
"Bende, seni seviyorum."
***
"Lütfen... Hayır," dedim adımlarım geri geri giderken. Buradan uzaklaşmalıydım. Silahtan, bağlı adamdan, karşımdaki gözü dönmüş adamdan... Hepsinden kurtulmam lazımdı. Başıma ağrı saplanmıştı ve başım dönüyordu. "Lütfen. Gitmek istiyorum."
"Pekala. Demek sen yapamıyorsun ama biri yapmak zorunda," dedi mavi gözlerini üstümden çekip, bağlı adama yönlendirirken. "O zaman ben yaparım."
Ne yapmaya çalıştığını anladığımda ise her şey için çok geçti. Silahı tutan kolu havalandı, durmasını söylememe fırsat vermeden parmağı tetiğe ulaştı ve ucunda susturucu olan silah patladı.
Korkuyla açılan gözlerimden gözyaşı döküldüğünde ise hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını biliyordum.
"Bunun suçlusu sensin, Doğanay."
Ruhuma damlatılan karanlık büyüdü ve altında kaldı.