Kalkmaya yelteneceğim zaman önümde duran siyah deri ayakkabılar vazgeçmeme sebep oldu. Sesli bir şekilde yutkunduğumda Tanıdık sesin kısık kahkahasını duymuştum.
''Ah, Lalisa Çin sana yaramamış belli ki. Seni daha zeki sanırdım. Bu kadar kolay kurtulacağını mı düşündün? Dahası buradaki herkesi tek sözüyle gönderip, susturacak birinden bu kadar kolay kaçacağını mı sandın?''
Kafamı yavaşça kaldırırken daha ne kadar aciz gibi görüneceğimi düşündüm. Daha ne kadar başa döneceğimi. Diyecek bir şey yoktu. Yine başladığım yerdeydim.
''Tatlı kız, seni neyin beklediğini bilmiyorsun bile. Ona yapılan her şeyin bir bedeli vardır. Senin listen ise fazlasıyla kabarık. Üzülerek söylüyorum ki Çin maceran senin için kapandı. Ve dahası artık şehir değiştirebileceğini bile sanmıyorum.''
Ses tonundan ve bakışlarından benimle alay ettiği bariz belliyken hiçbir şey söylemedim. Yeterince rezil olmuştum. Yorgun bakışlarımla ona bakarken arkasını döndü. Baktığı yere baktığımda söyleyeceği şeyi az çok tahmin etmiştim.
''Şirin kedicik, sanırım annenden o kadarda fazla ayrı kalmayacaksın.''
Bu tanıdığım adamla karşılaşmam bile böyleyse onunla yüz yüze geldiğimde neler olacağını merak ediyordum. Kafamı dinleyip yaşananları unutmak, temiz bir sayfa açmak için geldiğim ülkeden yine bir kaosla ve benim yüzümden hayatlarının korkusunu yaşamış insanları geride bırakarak ayrılıyordum.