Umut. Sahi neydi umut? Karanlıktaki küçük ışık küresi mi? Yoksa yeni başlangıçlar kapısının anahtarı mı? Benim için umut neydi bilmiyorum ama içimdeki sönmeyen ateş ona benziyordu. Bitmek bilmeyen bir yangın düşünün hani böyle büyüdükçe büyür. Hatta o tür ateş desem daha doğru olacak galiba, işte o tür ateş suyla söndürülemez başka bir ateşle kesersin gücünü. Benimki de öyle bir şeydi işte. İçimdeki ateş alevleriyle yakıyordu tüm bedenimi. Yanıyordum ben. Ama elimden gelen tek şey beklemekti. O ateşi söndürebilecek bir ateş bir kıvılcım.
Bir süre sonra alışmaya başladım. Gece uyanmalarım, kuru göz bebeklerim, içimdeki boşluk tüm bunlar sanki hep vardı benim için. Sanırım benim varoluşum, hayatım onunla başlıyordu. Ve şimdi ben değişmiştim. Hissizdim. Soğuktum. Ölüydüm. Ama geçmiş hala benimleydi. İçimdeki ateş hala sönmemişti.
Bu da benim hikâyem işte. İnsan sustuklarını yazmak ister bazen…