Karanlık odayı duvarda asılı duran floresan lamba aydınlatıyordu. Gözlerini bir kaç defa kırpıştırıp nerede olduğunu hatırlamaya çalıştı... Beyaz duvarlar,beyaz stor perde,beyaz demir komedin, ve beyaz çarşaflar; hiçbiri, ne yaşadığını hatırlatamıyordu...
Beynine bir acı saplanıp bütün bedenini ele geçirirken yatakta pozisyonunu değiştirip sertçe kıpırdandı. Lakin koluna takılmış olan serumun ignesi sayesinde yerinden milim bile oynayamadı. Dili kurumuştu. Üzerine sinen yorğunluk nefes alış-verişini zorlandırıyordu. Gözlerini tekrardan kapamaya çalıştıkça kolundaki delik deşik olan morluklar dikkat çekiyordu. Hatırlıyordu artık...(!)
***
"Kıraç nerede?" dedim oksijeni soluk boruma çekerken. "Dün o yüzden kriz geçirdin ya." deyip gözlerini bana sabitledi. "Kıraç babasının mezarının başında ölü bulundu. DNA' sında altın vuruş yaptığını doktor arkadaşımdan duyd--."
İlerledikçe azalan ışığa, yaklaştıkça kayboluyor. Ve sonra başka bir tarafta kocaman olarak karşıma yeniden çıkıyordu..!
Siz: Sırf beraber çalıştığımız için bana böyle davranmanıza izin veremem, İlker Bey?
İlker bey: Davranışlarımın sebebi sadece beraber çalışmamız değil Başak hanım.
Siz: Peki ya ne?
Siz: Ne bu haddinizi aşmalarınız?
Siz: Sabrımı zorlamalarınız.
İlker bey: Aklımı sikip attığın için bunların cevapları bende de yok. Buna aşk diyorlar ama çok saçma.
İlker bey: Hiçbir insan, bir insanın iradesini bu kadar sikemez.