Ne kadar oturdun o pencerenin önünde? Hiç ummadığım bir Kasım akşamı, soğuk geçen bir sonbaharda. Ya da bir cumartesi sabahı, Akdeniz'e açılan bir şehirde...
Ne düşündün mesela? Azalan ömründe, çoğalan hayallerini mi? Yoksa zamanın senden alıp götürdüklerini mi? Sevdiğin adamı mı, yoksa kadını mı.. Kendini düşündün mü peki? Bu kargaşalı hayatın ortasında, hep bir şeylere yetişme çabası içindeki insanların arasında. Nasılım diye sordun mu kendine? Sormadın değil mi? Soramadın. Alacağın cevaptan korktun çünkü.
Sormanın zamanı gelmedi mi sence? Hadi kalk o pencerenin önünden. Geç aynanın önüne. Kaçırma gözlerini. Dön bak aynaya, gözlerinin altında nasıl birikmiş dünlerin ağırlığı. Hisset, nasıl çökmüş anılar kaburgalarının üzerine. Düşün nasıl kaybettin bunca şeyi..
Bir yanda geçmişin yükleri altında kalan Deniz, diğer yanda ise geçmişini görmezden gelmeyi seçen Asıl. Biri gökyüzüne aşık bir kuş ama ondan ayrı düşürülmüş, biri onun gökyüzü olmak için her şeyini verir.
Onlar özgür olmak için çabalayan iki yaralı ruh. Bakalım istedikleri özgürlüğe kavuşabilecekler mi?
Bir kaldırımın köşesinde buldum hayalimi.
Gözlerimi kapattım, bıraktım avucuna kalbimi.
Dedi ki, sonuna kadar tutacak mısın elimi?
İçimden cevapladım, birlikte tırmanacağız tüm merdivenleri.
Mumlar üfledim, dilekler diledim.
Kayan her yıldızda adını sayıkladı dilim.
Ve o bana doğru tek bir adım geldiğinde
Ben hiç gitmesin diye bütün yolları denedim.
🏀
"Doruk?" dedim heyecanla. Bakışları yüzümde oyalanmaya devam ettikçe duramadım yerimde. Bir şey söyleyecekti. Bir şey söylemek için buradaydı. "Kaptın mı formayı?"
"Feza," dedi ve seri adımlarla ona doğru ilerlediğim sırada o da birkaç adım yaklaştı bana. Sadece ismimi söylemişti ama heyecanını yansıtması için bu yeterliydi. Devam etmesini beklerken kalbim yerinden çıkacak gibiydi. "Kaptık formayı."