**** "Senin adın ne?" diye sordu. Her ne kadar doktoru Kerim'e soru sormayacağını söylemiş olsa da meraktan çatlamıştı artık. "Neden soruyorsun?" diye fısıldadı. Gözlerini Deniz'in üstünden asla çekmiyordu. "Artık sana donörüm diye seslenmek kulağa pek hoş gelmemeye başladı." İlk pes eden Deniz oldu ve adamın yüz kızartıcı bakışlarına bakmaya daha fazla dayanamadı. Genç adam biraz daha yakınına girdi. Ve fısıldadı. "Fatih. Ama bana donörüm diye sahiplenici bir şekilde seslenmeni tercih ederim." Deniz tekrar ona baktı. Samimiydi. Tıpkı son görüşmelerinde olduğu gibi. Onun gözlerinde tanıdık bir şeyler arıyordu ve aradığı şeyi de tatmin olmuş bir edayla buluyordu sanki. Deniz yeniden kızardığını ve ateş attığını hissetti. İçindeki ejderha asla uslu durmuyordu. Beyni ona itaatsizlik edip hayallere dalmış ve kalbi... çoktan uçacağı yere uçmuş gibiydi. Donöründeki hareketlilikle gözleri adamın ellerine kaydı. Donörü elini kaldırdı ve kafasındaki bandanayı geriye doğru itti. Deniz'in kalbinin atışı dışarıdan duyulur hale geldi. Ne yaptığını anlamaya çalılır gibi baktı. Adam önce başına nazikçe dokundu. Ardından parmakları kirpiklerinin olduğu boşluğa değdi. Deniz gözlerini kapatıp bu anın büyüsüne kapıldı. Onun dokunduğu her yer iyileşiyor ve çiçek açıyor gibiydi. "O kadar güzelsin ki..." diye fısıldadı adam. Sesi boğuk çıkıyordu. Deniz gözlerini açıp adamın koyulaşmış kahve gözlerine kenetlendi. Orada gördüğü duygu kalbini yakıp kül etmeye yetti. *** Yaşamı onun ellerindeydi belki de ölümü de onun elinde olacaktı....All Rights Reserved