Kadın... Bütün çağların en güçlü varlığı. Hayatının her döneminde duygularıyla hareket eden, bazen hata bazen mucize yaratan Tanrı'nın dünyaya melek suretinde indirdiği birbirinden eşsiz bedenler.
Ve Berfe... Tanrı'nın indirdiği meleklerden, ismini eşsizliğinden alan sarı saçlı peri kızı. Küçük bir mahallede, ailesinin ilgisiyle şımarmış bir küçük kar tanesi... Yıllar yılı, doğduğundan beri yanında olan arkadaşına çocuk kalbini açmış; açtığı gibi aşkını öldürmüştü. Küçük kalbi acıyla ilk kez tanışmışken korkmuştu, çok ağlamıştı. Kimse duymamıştı.
Onu kötü bir cadı olduğuna, sevgisinin zarar verdiğine, karşısındakini üzdüğüne inandırmışlardı. Sevdikçe sevilmiyordu, o sevdikçe kalbini öldürüyorlardı.
Bir gün bir adam tutmak istedi elini, adamı ilk gördüğü an yaralı kalbi titremişti. Gözlerini görünce kalbinin kapıları kırılmıştı. İlk görüşte aşkla ilgili çok film izlemişti ama başına geleceğine inanmamıştı.
O aşka sahip olamazdı.
Aşk mutluluk demekti. Onun sevgisi bir zehirdi. Kimseyi mutlu edemezdi.
O eli avucunda hissettiği ilk an tedirgin oldu. Öyle çok korktu ki sevgisinin zehirli olduğunu defalarca anlatmaya çalıştı. Yeşil gözlü adamı her defasında kapı dışarı etmeye çalışmıştı. Her gün kovmuştu. Yeşil gözlü prens her gün ona gelmişti.
Bir gün yenilmişti.
Karşısına çıkan prensi ona kaybettiği benliğini, cadı değil bir peri kızı olduğunu hatırlatmıştı. Ona elini uzatıp bir yola çıkarmıştı.
Sevgi ne olursa olsun şifa olurdu, zehir olması katran karası bir kalbe emanet edilirse gerçekleşirdi. Berfe katran karası bir kalpten, masmavi bir diyara geçmişti. Mavilik onun gözlerinden geliyordu. Kalbini kendisiyle dolduran bir adamın eline tutunmuştu. Onunla yola çıkarken bir an bile tereddüt etmedi.
O eli bir kere tutmuştu. Ölüm bile ayıramazdı.
İnsan her yara aldığında daha çabuk iyileşir mi gerçekten?
Yoksa o yaralar zamanla sadece daha derine mi işler?
Acı, yalnızlık ve bitmek bilmeyen karanlık... Bunlar büyürken bana eşlik eden tek duygulardı.
Çocukluğum onların nefretin gölgesinde sessizce kayboldu.Sevilmenin ne olduğunu bilmeden, ağır bir sessizlik içinde geçti.
Büyüdüğümde yanımda yalnızca alıştığım o soğuk boşluk vardı. Yaralar birikti, izler derinleşti. Hepsi bir şekilde geçti ya da geçmedi. Şimdi geriye ne kaldı bilmiyorum; sadece bir boşluk, sessiz ve sonu olmayan bir boşluk...