Güçlü kadınlar acıyı daha derinden yaşarlardı.
Dizlerinin üzerine değil yüksekten yere çakılmak gibi olurdu düşüşleri.
Çünkü ruhlarının derinliğine inat kocaman ruhları bulutlara kadar ulaşırdı.
Çok sevilmeyi hak ettiklerine inanırlar, ihaneti kabullenmezlerdi asla.
Aşka değil sevgiye inanırdı onlar, zira gelip geçici olmamalıydı duygular.
Net olmalıydı seven ve su gibi berrak.
Dışından içini görebilmeliydi sevdiğinin.
Puslu yaşanmışlıklarla yüzleşmek ve sisli geleceği kabullenmek yerine, her defasında yeniden başlayabilecek kadar sağlamdı yürekleri.
Ve bir bedel varsa ödenecek, çoktan hazır olurlardı.
Provasız yaşarlardı hep; ince, kırılgan ve zayıflık işlenmemişti genlerine. Rüzgar hangi yönden eserse essin yıkılmazlardı.
Çünkü hayat ne kadar zorsa o kadar güzeldi.
Ben : anneni ara.
Oğuz:ne ?
Ben: sen sinem teyzenin oğlu değil misin?
Annen onu aramanı söylüyor.
Oğuz : peki bunu o niye söylemiyor ?
Ben : şarjı bitmiş?
Oğuz : şarjı bitmişse ben onu nasıl arayacağım peki ?
Ben yazıyor...
Ben çevrimiçi...
Ben : bir dakika oha doğru?
Şarjı bitmişse nasıl arayacaksın ?
Oğuz : bu küçük detayı yeni fark etmen gözlerimi yaşarttı.
Ben : sen bana Altan altan laf mı soktun ?
Hayırlı bir evlat olup annen ara demeden arasaydın böyle olmazdı 🙃
Oğuz : şimdi de sen mi bana laf sokmuş oldun?
Ben : haspinAllah sınanıyorum herhalde , git ara ne bilim ben ya.
Laf filan da sokmuyorum ayrıca.
Oğuz : sen kimsin ?
Ben: komşunuz ?
Oğuz : komşumuz kim?
Ben : evine gelseydin bilirdin.
Oğuz :geldiğim zamanlarda oldu ama tanımıyorum seni ?
Ben : o da senin kayıbın olsun hayırsızlığı bırakıp evine uğrarsın artık belki ?
Oğuz : bu aralar sanmıyorum.
Ben : benim ruhumda hayırsızlık diyorsun.
Oğuz :hayırsız olsaydım bu vatanı korumak için canımı feda etmezdim.
Ben :ne ?
Oğuz: tek hayırsız ben değilmişim anlaşılan , komşusunun oğlunun mesleğini bilmeyen bir komşu kızı.
Ne üzücü.
Tanışalım yüzbaşı Oğuz Türk...