Yıkılmış bir ev düşünün, kapıları sökülmüş, camları parçalanmış ve sıcaklığından eser kalmamış... Sadem o evin kendisiydi. Dudakları tebessümünü yitirdiğinde, kendini bambaşka, tanımadığı bir şehrin, bilmediği bir evin penceresinden uzaklara dalarken buldu kendini.
Fakat, buzun üzerine attığı adımla öyle bir hayata tutundu ki, elindeki renklerinden arınmış fırçayı ısrarla mavi bir boyaya daldırdı ve yüreğine ilmek ilmek işlediği hayallerini maviye boyadı.
Hayaller.
Mavi hayaller.
Bir bulut olduğunu düşündü, o bir buluttu ve gökyüzü ise onun hayalleri.
Sonra hayallerinin ortasında bir adamı gördü. O susuyordu, o bakmıyor, o ısrarla görmüyordu.
O da buzun üzerindeydi,
Mavi hayalleri yoktu belki ama...
Kesinlikle ruhunu maviye teslim etmiş bir adamdı.