Belki de bu kadar umursamazlığı onların suçuydu ama yine ve yeniden kendini suçladı ve kibri yine çığlığını duyuramadı...
Suçtu yaptığı biliyordu fakat hissettikleri yüzünden karşı koyamadı yaptıklarına ve daha yapacaklarına da! Sonunda üzülenin yalnızca kendisi olduğunu bile bile!
Peki başkasından yardım isteyebilir miydi? Hayır asla! Neden mi? Çünkü her şeyi kendi yapmıştı.
Peki sonra ne mi oldu? İşte bu hikaye öncesi ve sonrasıyla yalnızca ona yani bana ait hikayeydi. Ve sonuna da noktayı ben koyacaktım. Üzülüp hıçkırıklarımla kendimi yaralayacak mıydım yoksa mutlu olup mutluluk hıçkırıklarıyla kendimi havalardaymış gibi hissedecek miydim?
Bunların cevabını bana zaman gösterecekti. Dili olmayan,beklemeyi bilmeyen,su gibi ilerleyen ve kendisiyle birlikte herkesi sürükleyen zaman...
Ben kim miyim bu suyu kirletip boğulacak ya da berraklaştırıp dipten kurtulacak kibrin bazen mavi,bazen yeşil,bazen siyah kısaca kibrin her rengiydim. Kibrin çığlıyımdım. Kübra'ydım... Ya adımın hakkını verecektim büyük,kocaman kibirli bir insan olacaktım. Ya da hakkını veremeyip kendimle birlikte herkesi hüsrana uğratan ufak,cılız bir ses olacaktım. Hiç kimseye de çığlıklarımı duyaramayacaktım. Karanlığın içine bir karanlık daha ekleyerek zifiri karanlıkta gecelerce sabahı göremeyecektim...
Alin, Kiraz çiçeği mahallesinde kendi halinde yaşayan bir kızdır. Ancak bu sade yaşamı, mahalleye geri dönen arkadaşının abisi Kılıç ile bozulur.
Bazen bir salıncak, bir kıvılcımı doğurur.
...
Şimdi izninizle size soruyorum.
Siz de bizimle salıncağa binmek ister misiniz?
Unutmayın, salıncaklar sadece mutlu etmez. Aynı zaman da yakar. Öyle bir yakar ki mutluluk duyarsın alev almaktan.
Ta ki kül olana kadar.
...